Garissa Üniversitesindeki Terörist Saldırısı Sırasında Tanrı Neredeydi?

Geçtiğimiz günlerde, memleketim Kenya, şehrin doğu tarafında bulunan Garissa Üniversitesi’nde yaşanan acı dolu ve duygusuzca yapılan katliam nedeniyle uluslararası haber başlıklarında yer almaya başladı. Bu facianın korkunç doğası nedeniyle gerçekten çok üzgünüm ve kurbanlar için dünyanın dört bir yanından dua eden kişilere ben de katılıyorum. Bilhassa tüm içtenliğimle hayatını kaybeden 147 öğrenci ve diğer yaralananların ebeveynleri, kardeşleri ve akrabaları için dua ediyorum. 

Ben bu yazıyı yazarken, bazıları aile üyelerinin yaşadıklarını öğrenmek üzereler. Birçoğu ise sevdiklerinin evlerine geridönemeyeceğini öğrenmek üzere… Onların şu anda yaşadığı ızdırabı benim tahmin etmem bile mümkün değil. Aynı sorun, kendisinin de bir kurban olabileceğini düşünen kişilere de yansıyor. Onların yaşadığı acıyı ölçmek imkansız. Yaşadıkları ilk şok geçtikten sonra bile korku ve gerilimleri devam edecek, hayat onlar için asla aynı olmayacak.

İnsanların dünya üzerinde salt içgüdülerini takip etmek yerine, soru sormayı öğrenen tek canlılar oldukları söylenir. Böyle zamanlarda sorduğumuz sorular tüm güçleriyle üzerimize yıkılır. Benim sık sık sorduğum ve ayrıca en önemli olduklarını düşündüğüm sorulardan bazılarına değineceğim:

Ben ne yapabilirim?

Belki de burada size verebileceğim en iyi cevap, sizi büyük ihtimalle zaten yapıyor olduğunuz şey için teşvik etmek olacaktır; bu faciadan etkilenen kişiler için içten bir şekilde dua etmek. Uzun lafın kısası, yaşanmış olan olayın acısını silmek için insanoğlunun yapabileceği hiçbir şey bulunmamaktadır. Bunun yanında yetkililer suçluları bulup adaleti sağlamak için ellerinden geleni yaparken, bu kötülüğün failleri için de dua edilmelidir. Kutsal Yazıların sayfalarından günümüze, öncelikle başkalarını birer birer katleden ve daha sonrasında iman kahramanlarına dönüşen insanlarla karşılaşırız. Elçi Pavlus bu kişilerden biridir.

Duaya ek olarak, aynı zamanda kurbanları etkin bir şekilde de hatırlamalıyız. Birçok dünya lideri bu saldırıyı kınadı ve hatta bazıları bu facianın sonrasında Kenya’nın yanında durma sözü bile verdiler, bunun için minnettarız. Fakat Kenya’da ve diğer yerlerde yaşananlardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, tüm dünya bir süre sonra her şeyi unutacak ve başka bir krize doğru yönelecektir. Dünyada tüm yanlış giden şeylerin arasında sırf bir olaya yardım etmeye çalışmak biraz zor olabilir ve tüm bunlarla yüzleşirken çaresiz hissetmemiz çok doğaldır.

Fakat gerçekten ne yapabileceğimizi öğrenmek istiyorsak, yapabileceğimiz şeyleri tanımlamalı ve bunlara dahil olmalıyız. Terör ve şiddet eylemleri yalnızca mağdurların problemi değildir; aynı zamanda insanlığa karşı yapılmış bir hakarettir.  İnancımız fanatikler tarafından saldırıya uğramış da olsa, dinimizin terör ile alakası olmasa da, bir şeyler yapmak her birimizin üzerine düşen görevdir.

Kurbanlara unutulmadıklarını hatırlatma ve onların yanlarında olma sözümüz, eylemlerimizle de desteklenmelidir. RZIM’in merhamet hizmeti Wellspring International gibi organizasyonlarda çalışanlar, ilk elden bilirler ki yaşadıkları kriz, haber başlıklarını doldurmayı bıraktığında terkedilmiş hisseden mağdurlara ulaşmak gerçekten de daha çok anlamlıdır. Kime ve neye sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz biçimde yaşamalıyız, inancımız eylemlerimizle desteklenmeli: Yani Los Angeles’tan Laos’a, Garissa’dan Cenevre’ye tüm ama tüm canlar önemlidir…

Tanrı neredeydi?

Bu soru, bir facia yaşandığında, haklı olarak ortaya çıkar. Bu soru, özellikle İsa Mesih’i bu dünyada Tanrı’nın varlığının kesin mührü – insan bedeninde olan Tanrı – olarak gören kişileri oldukça ilgilendirir. Kutsal Kitap bize tamamıyla iyi ve tamamıyla güçlü bir Tanrı profili sunar. Bu tanımdaki gibi bir varlığa tapınmayan hiçbir inanç sistemi, bir “kötülük” sorunuyla karşılaşmaz.

Peki, Tanrı ahlaki açıdan mükemmelse, neden bu kötülüklerin olmasına bir son vermez?

Bu soruyu iki açıdan ele alabiliriz: (1) entellektüel/mantıksal bir açıdan ve (2) duygusal/deneyimsel bir açıdan. Bir faciayla yüzleştiğimizde, en çok önem verdiğimiz konu, mükemmel bir Tanrı ile kötülük gerçeği arasında mantıksal bir çelişki bulunup bulunmadığı olmaz. Aslında bu soruyu ele almak çok daha kolaydır. Bizi de ahlaki varlıklar olarak yaratan Tanrı, bize seçme yeteneğini vermiştir ve bu yetenek de kötülük ihtimalini beraberinde getirmiştir.

Özgür irade yeteneğimiz Tanrı’nın bize verdiği saygınlığın en güçlü örneğidir, aynı zamanda da ölümcül bir hediyedir. Hediyenin nasıl bir hale geleceği bizim onu kullanmamıza bağlıdır.  Yine de Tanrı’nın yargısının bu dünyanın ötesinde olduğunu ve her şey bir sona eriştiğinde her bir kişinin hareketlerinden sorumlu tutulacağını hatırlamamız gerekir.

Yani gördüğünüz gibi, bu denklemin düşünsel kısmının çözümü daha kolaydır, fakat bir faciayla karşılaştığımızda düşündüğümüz kısım genellikle o kısım olmaz. Asıl problem, bir kişinin neden Tanrı’nın bunlar olurken hiçbir şey yapmadığı ve bu korkunç olayları yalnızca izlediğini düşünürken asla kaçamadığı duygusal endişelerle dolu olan kısımdır.

Bununla beraber Müjde, bu “ısırgan otunu”  hem yetkiyle, hem de güzellik içinde eşsiz bir şekilde ele alır. Geçtiğimiz hafta sonu Kutsal Cuma’da Hristiyanlar Tanrı’nın masum Oğlu İsa Mesih’in bir Roma çarmıhında yaşanan korkunç ölümünü andılar. Çarmıha gerilme, saatlerce süren inanılmaz bir kamçılama ve aşağılama ile gerçekleşir. Bu tarif edilemez dehşetle karşılaştığında, İsa, Baba Tanrı’ya şu soruyu yöneltir: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” [1]

Öyleyse, kendi oğlu yavaşça ve acı içinde çarmıhta ölürken Tanrı neredeydi? Kutsal Kitap terimleriyle Tanrı bu olayla ilgili her şeyi, henüz dünya bile yaratılmadan planlamıştır [2] ve çarmıhtan yaklaşık 700 yıl önce Peygamber Yeşaya yazmıştır:

“Oysa bizim isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşildi, bizim suçlarımız yüzünden O eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza O’na verildi. Bizler O’nun yaralarıyla şifa bulduk.” [3]

Tanrı, bizim yapacağımız seçimleri ve insan yüreğindeki kötülüğün derinliğini zaten biliyordu. Garissa’da yaşanan olay, bize güçlü bir benzerlik sunuyor. Öğrencilerden biri olan Hellen Titus, Kenya basınına şunları anlatmıştır: Saldırganlar onun ve diğer öğrencilerin etrafında sürekli dolanırken bu faciadan nasıl kurtulduğunu detaylandırır. Hellen kendisini başka bir öğrencinin kanıyla kaplar, üstüne başına diğer öğrencinin kanını sürer. Böylece yanlışlıkla ölü zannedilip kurtulur. İsa, çarmıhta bizim için de tam olarak aynı şeyi yapmıştır; yaşayabilmemiz için bizi kendi kanıyla kaplamayı seçmiştir.

Bizler yas tutabiliriz, fakat tuttuğumuz yas umuda sahip olmayanlarınki gibi olmayacaktır. Çünkü bizler yalnızca bedeni öldüren, fakat ruha dokunamayanlardan korkmuyoruz. Öyleyse ‘Tanrı, neden bunun gibi durumlara müdahale etmiyor?’ sorusunun cevabı bizim düşündüğümüz gibi olmasa da, şöyle olacaktır: Aslında etti bile!

[1]Matta 27:46
[2]Vahiy 13:8
[3]Yeşaya 53:5

Yazı: John Njoroge
Çeviri: Egesu Özkara
Düzelti: Serda Sez

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler