Her Din Bizi Tanrı’ya Götürür Mü?

Bölümü oynat

“Her yol Roma’ya çıkar” derler. Bu deyiş özellikle son dönemlerde amacından uzaklaştırılmış bir şekilde dinsel bir bağlamda ele alınarak, ‘Tüm dinler bizi Tanrı’ya götüren farklı yollardır’ görüşü şeklinde servis edilmeye başlamıştır. Bunun yansımalarını farklı yer ve zamanlarda karşımıza çıkan popüler araçlarda görmekteyiz. Son haftalarda dikkatimi çeken “The Messengers” adlı diziyi izlerken, bunun yeniden farkına vardım. Bir sahnede Habercilerden ikisi (Katolik Raul Garcia ve Müslüman Zahir Zakaria) arasında şöyle bir diyalog geçer:

Zahir: Şunu bir anlayayım. Vaiz bir görüm görüyor ve hepiniz onu takip ediyorsunuz.

Raul: Bunun yanında Tanrı’nın gönderdiği işaretler de var.

Zahir: Müslümanlar için Allah sanırım.

Raul: Elbette, neden olmasın? Demek istediğim (diğer habercilerden) Koa bir Budist, ben Katolik’im, Joshua koyu bir Protestan, Erin bir Yahudi, Peter bir Presbiteryen ve Vera… Maymunlardan geldiğimize inanıyor. Babamın eskiden söylediği gibi, “Hepimiz Disneyland’e gidiyoruz. Ama seçtiğimiz yollar farklı.

Dizi ilk bölümünden son bölümüne kadar bu mesajı bir gizli özne gibi içinde barındırmaya devam eder. Sadece bu diziye özgü olmayan bu düşünce, postmodern bir çağda daha da sık vurgulanmaya başlanmıştır. Fakat sormamız gereken soru “Bu düşünce, gerçek ile ne kadar uyumludur?” olmalıdır. Gerçekten hepimiz farklı yollardan aynı hedefe doğru mu gidiyoruz?

Her inancın bir şekilde bizi Tanrı’ya götürdüğü düşüncesi genelde kör adamlar ve fil hikâyesi ile desteklenmeye çalışılır. Bu hikâyede, altı tane kör adam kralın avlusuna götürülürlerken bir fil ile karşılaşırlar. Biri filin dişini, diğeri ayağını bir başkası hortumunu vs. inceleyerek filin ne olduğuna ilişkin zihinlerinde bir resim oluştururlar. Hepsi filin başka bir yönünü tanımlar. Hepsinin fil hakkındaki görüşü farklıdır; ama yanlış değildir. Çünkü filin sadece bir yönünü keşfetmişlerdir. Bu hikâyeden yola çıkıp her inancın gerçekten bir pay aldığı ve Tanrı ile ilgili gerçeğin bir kısmını açıkladığı görüşü çeşitli araçlar yardımıyla bizlere pompalanmaya başlamıştır. Kulağa ne kadar ‘hümanistik’  bir açıklama gibi bile gelse kökeninde sinsi ve tehlikelidir.

Kişi ilk anda farkında olmayabilir ama ‘Kör Adamlar ve Fil’ hikayesi içerisinde birçok varsayımı barındırır. İlginç bir şekilde kör adamlar kendilerini bir anda kralın bahçesinde ve aynı filin etrafında bulurlar. Kolaylıkla gözden kaçırılabilecek şey şu olabilir: Bu altı kör adam nasıl hiçbir yardım almadan aynı yerde buluşacak ve aynı konumda aynı fili bulacaklardır? Oldukça ironik bir ders olsa gerek ki bir yardımcı olmadan asla düşündüğümüz şeyin gerçekten de varolan şey olduğundan emin olamayız ya da bilemeyiz. Chris Knight ise bu ironik duruma işaret eden hikâyenin yeni bir versiyonunu takdim eder.

Her inancın bizi Tanrı’ya götürdüğünü söyleyen düşüncenin ya da akımın bir başka tutarsız yönü, mantıksal kuralları yerle yeksan etmesidir. Çünkü temel mantık ilkelerini –özdeşlik, çelişmezlik ve de üçüncü halin olanaksızlığı ilkeleri- keyfi bir şekilde kullanılır. ‘Bütün inançların bizi Tanrı’ya götürdüğü düşüncesi’ çelişkili ifadelerin bir arada doğru olarak kabul edilebileceğini söyler. Tıpkı Nasrettin Hoca’nın “Sen de haklısın!” fıkrasında olduğu gibi insan kendini her şeye hak veren bir noktada bulur. Buna karşın Tanrı’nın var olmadığını söyleyen bir inanç ile Tanrı’nın var olduğunu söyleyen inançların sonunda bizi aynı Tanrı’ya götürdüğünü söylemek çok absürt olmayacak mıdır? Ateizmin bizi Tanrı’ya götürdüğünü söyleyen kişiyi kimsenin ciddiye alacağını düşünmüyorum.

Aslında bu düşüncenin farklı bir türüne ülkemizde çok sık karşılaşırız. Bu sefer inançlar sadece üçe ayrılır. Yani İbrahim dinlere indirgenir ve tek Tanrılı olan üç inancın da aynı Tanrı’ya tapındığı sonucu ortaya çıkar. ‘Hepimiz aynı Allah’a inanmıyor muyuz?’ diyerek yüzeysel olduğu düşünülen farklılıkların üstesinden gelmeye çalışılır. Bu noktada yine mantık kuralları bize bir şeyi hatırlatır. Bir şey aynı anda ve aynı ilişkide hem kendisi hem dekendisinin değili olamaz. Örneğin ‘arkadaşımın eşi hamiledir’ ve ‘arkadaşımın eşi hamile değildir’ ifadelerini aynı anda ve aynı ilişkide birlikte kullanırsam çelişmezlik ilkesini ihlal eden çelişkili bir ifade kullanmış olurum. Dolayısıyla beni dinleyen kişiler ‘Dur bir saniye! Hamile mi, değil mi?’ diye soracaktır. Aynı şekilde tek Tanrılı inançlar da incelendiğinde farklılıkların yüzeysel olmaktan çok, temel doktrinlerde olduğu görülecektir. ‘İsa Mesih kimdir?’ sorusuna verilen yanıtlar incelediğinde bu keskin farklılık net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla söylendiği gibi her yol bizi “Disneyland’a” götürmeyecektir.

Sonuç olarak insanın en önemli ayırt edici özelliklerinden birisi olan aklı, bu noktada bizi çelişkili bir yaşamın parçası olmamak konusunda uyarmakta ve dikkatimizi çekmekte, bir başka ayırt edici özelliğimiz olan irade ise önümüze seçim özgürlüğünü sunmaktadır.

Yeşua Özçelik

Yeşua Özçelik
Tarafından yayımlandı
Yeşua Özçelik
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 152

Darmadağın Evim

Kathleen Norris, “Üzgün Canavar” adında bir şiir yazan küçük bir çocuğun hikâyesini anlatır. Şiir bir itirafla başlar: “Babasının ona...

Bölüm 151

Tatlı, Acı

Genelde iyimser bir insan sayılırım. Kötü durumların iyi taraflarını bulurum, dünyaya umut dolu gözlüklerle bakarım ve kişisel ilişkilerde...

Bölüm 150

Ateizmin Sonu

Tanrı’nın bir yanılgı olduğunun, insan yaşamına ve uygarlığına zarar verdiğinin çığırtkanlığını yapan, inancın sona erişini haber veren...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 12