“Başka ilahlara tapmayacaksınız. Çünkü ben kıskanç bir RAB, kıskanç bir Tanrı’yım.”(Çıkış 34:14)
Kutsal Kitap’ta belki de en dikkat çekici ayetler arasında Tanrı’nın sevgisinin, kıskançlıkla özdeş bir şekilde yine kendisi tarafından ifade edildiği bu ayetler de yer alır. Bu sözler o dönemde putperest olmaya her an hazır olan bir halka söylenmiş olsa da, bu zamanda da geçerliliğini korumaktadır. Bu dönemde kimse kendisine belki altından bir buzağı yapmaz; ama buzağı yerine koyduğu nice putlar olmuş ve hayatının bir döneminde bunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Belki de hala mücadeleye devam etmektedir.
Başka bir ilahı hayatımıza sokmamak için verdiğimiz mücadele yanında, bu ayetlerde arkada saklı duran bir başka duygu dikkatimizi çeker. Her ne kadar birincil duygu öfke gibi gözükse de, arkada Tanrı’nın bizlere karşı olan derin sevgisi saklıdır. Çok basit bir şekilde kendi insansal kıskançlıklarımızı hatırladığımızda ve bu duygunun temelinin kontrolsüz, bencil bir sevgi ve aynı zamanda karşı tarafa hükmedici bir bağ olduğunu gördüğümüzde, Tanrı’nın kıskançlığını da tamamıyla amansız bir öfkeyle bağdaştırmak kolayımıza gelir. Aslında burada yaptığımız şey, kendi güçsüzlüğümüzden çıkan hırçın kıskançlığımızı bir şekilde Tanrı’ya yansıtmaktır.
Genel olarak Tanrı’nın bizden beklentilerini bir kenara topladığımızda, yapmamızı ve yapmamamızı istediklerine oturup baktığımızda daha da ilginç bir durum ortaya çıkar. Elbette bütün bunları yapmayı ya da yapmamayı seçmek O’na olan sevgimizle doğru orantılıdır ve tamamen bizim özgür irademize bırakılmıştır. Kendi isteklerimiz yanında Tanrı’nın bizden beklentisi zaman zaman ağır da gelebilir bize, zorlayabilir de… Ama kendimizle ciddi bir şekilde yüzleştiğimizde gördüğümüz bir şey vardır. Tanrı’nın bizler için iyi olmadığını söylediği her şeyde, bizleri koruma isteği yatar. Oysa bir anda kendi inatçı ruhlarımıza dönerek kaçma ve bilerek o yapılamaması gereken eyleme kendimizi atma, başımızı belaya sokarak deneyimleyip öğrenme arzumuz, her şeyin üstünde gelir. Yanacağımızı söyleyen Babamıza sırtımızı dönüp, kendimizi ateşe atarız. O ateşten yanmış halde ve hala üzerimizde alevlerle dönüp koşacağımız yer ise yine Babamızın kolları ve kucağıdır. Bu yüzden bizi asla terk etmeyen ve her halimizle kabul edip seven, biz kendimizden vazgeçsek de, bizden vazgeçmeyen Babamızın varlığıdır bize gerçek sevginin ne olduğunu hatırlatan. Sevgisinden hiç kuşku duymayacağımız en yakın arkadaşımız bile bizi hayal kırıklığına uğratabilir. Dost olmak, akraba olmak, sırdaş olmak, birbirini çok iyi anlıyor olmak, bu durumda bir kıstas değildir ne yazık ki. Sevgisine gözü kapalı güveneceğimiz bir aile büyüğümüz bile olsa hayatımızda, o da ansızın ölüme yenik düşebilir; ama Tanrı’nın varlığı hayal kırıklıklarımızda ve derin yalnızlıklarımızda bize o kıskanç sevgisini hatırlatır. Çünkü bilir ki insan yüreği, insan yüreğine yeterli değildir.
Bu Sevgililer Günü, etrafımızda tüketim için insanları içine daha da çok çekmeye çalışan reklamlar dönerken, sadece bu dünyadaki sevgililerimizi değil; ama öncesinde gerçek sevginin bulunduğu yeri anımsadığımız, O’nu tahtında yücelttiğimiz ve bu sevgiye kendi yüreklerimizde sadakatle cevap verebilmek için dua ettiğimiz bir zaman olsun…
Serda Ayık SEZ