Kitap Değerlendirmesi: Ahlak Ölçüleri/Erwin W. Lutzer

Tutarlı bir Ahlaki Ölçüt Arayışı…
Ahlak felsefesi, felsefe disiplinin önemli alt dallarından birisidir ve özellikle felsefenin pratik yönü ile yakın bir ilişkisi vardır. İlahiyat profesörü Erwin W. Lutzer Türkçeye çevrilen “Ahlak Ölçütleri” adlı kitabında ahlak felsefesindeki çeşitli kuramları ele almakta ve tutarlılıkları ve uygulanabilirlikleri açısından bu kuramları değerlendirirken birçok önemli temsilcinin de eserlerine başvurmaktadır.

İlk Göze Çarpan Şeyler:
Öncelikle kitabın yapısal özellikleri ile başlayacak olursak, özellikle kapak tasarımı çok hoş olmuş. Ayrıca iç tasarım ve sözcüklerin okunabilirliği açısından punto ayarlamaları da gayet iyi gözüküyor. Gereksiz olduğu düşünülebilir; ama bazı yayın evlerinin okuyucuyu zorlayan punto seçimlerinden ötürü bunu ifade etmekte bir beis görmüyorum.

Bununla birlikte kitabın içeriği konusunda yazarının amacının felsefi olarak bir etiğe giriş kitabı yazmak olmadığını belirtmek gerekir. Kitap ahlak açısından bir giriş kitabı niteliği taşısa da birçok kuramın da kitap dışında kaldığını söylemek önemlidir.[1]

Ahlak Felsefesinde Çeşitli Yaklaşımlar
Ahlak kuramlarındaki esas mesele herkesi kapsayıcı ve herkesin yapmakla yükümlü olduğu objektif bir ahlaki ölçütün var olup olmadığı ya da oluşturulup oluşturulamayacağıdır. Örneğin ikinci bölümde bu ölçütlerden birisi olarak toplumsal görelilik fikri öne sürülmüştür. Fakat bu görüş içsel tutarlılık sınavından geçememektedir. En basit tabirle toplumsal görelilik anlayışının kendisinin de göreli olup olmadığını sormak, bu yaklaşımın içerisinde bulunduğu tutarsızlığı gözler önüne sermektedir. Aslında benzer bir ahlaki altyapı sorunu duruma bağlı ahlakçılık, duygusalcı ahlak ve bilimselci yaklaşım gibi birçoklarında da söz konusudur. Duruma bağlı ahlakçı anlayışta, ahlakın hangi durumlara göre ne olması gerektiği muammadır ve içerisinde tutarsızlık barındırmaktadır. Yazara göre durumlara bağlı ahlak anlayışı faydacılıkla[2] yakından ilişkilidir ve bu da beraberinde önemli bir problemi taşımaktadır. Yazarın Joseph Fletcher’dan yaptığı alıntı bunu açık bir şekilde gözler önüne sermektedir:

“Her zaman zorla denesek bile gelecekte bizi nelerin beklediğini her zaman bilemeyiz.” (s. 52)

Bir başka deyişle, ahlaki anlayışımızı en büyük yarara göre (bu yaklaşımın başarılı olduğunu düşünsek) tasarlayacak olsak bile asla pratikte bunu uygulayamazdık. Ünlü İskoç filozof David Hume ile İngiliz düşünür A. J. Ayer’in eserlerinde görülen duygusalcı ahlak anlayışı da aslında klasik bir mantıksal pozitivistin anlama dair ifadelerinden hareketle ortaya konan ve ahlaki yükümlülüklerin anlamlı olmadığı, sadece belirli duygu durumlarını tarif ettiğini söyleyen bir yaklaşımdır. Duygulara dayalı bu yaklaşım ünlü İngiliz düşünür Bertrand Russell tarafından da benimsenmiş ve Hristiyan düşünür Frederick Copleston ile yaptığı münazarada da dile getirmiştir.[3]

Lutzer bu yaklaşımın tutarsızlığına ilişkin olarak şu gözlemde bulunur:

“Burada duygusalcı ahlaklığın temel felsefi hatalarından biriyle yüz yüzeyiz: Tek anlamlı sözlerin gerçeğe dayalı gözlemler hakkındaki bildiriler olduğu hatası. Ama bu önyargının kendisi de gerçeklere dayalı olarak kanıtlanamaz! Bu varsayım “Karga siyahtır” modeline uymamaktadır. Hume ve Ayer kanıtlayamayacakları bir varsayımda bulunmuşlardır.” (s. 88)

Günümüzdeki en popüler ahlak yaklaşımlarından birisi olan bilime dayalı ahlaki sistem inşası modeli iki yönlü bir sorun ile karşı karşıyadır. Bir taraftan insanı tümüyle mekanik bir yapı olarak gören davranışçıların içerisinde bulunduğu ve pratikte çalışmayan bir ahlaki yapı olması meselesidir. Çünkü bu anlayışa göre bizlerin tüm davranışları hâlihazırda belirlenmiştir. Yani aslında özgür irade gibi bir şey yoktur. Bu nedenle de ahlaki sorumluluklardan bahsetmek mantıklı bir yaklaşım olmayacaktır. Diğer taraftan ise bilimsel yöntem olgular ile ilgili olduğundan ve normatif yargılar üretmemesinden ötürü yeniden bir görelilik sorunu ile karşı karşıya kalmaktayız. Görelilik ile ilgili en temel sorun, yazarın da belirttiği gibi, göreliliğin gerçek değerlerin olmadığını varsayarken gerçek değerlere dayanmasıdır (s. 98).

Kitabın son iki bölümü Hristiyan teizmine dayalı bir ahlak anlayışının temellendirilmesi ve gerekçelendirilmesine ilişkindir. Yazar, Fletcher’ın eserindeki bir sözün Kutsal Kitap ile uyumuna dikkat çekerek “sonucun, sonuca varmak üzere kullanılan yolları meşrulaştırdığı görüşüne” işaret etmektedir (s. 114). Sadece Tanrı, her şeyin üzerinde egemen ve tüm koşulları, olasılıkları ve niyetleri bilen Tanrı olarak en doğru olanı –yani ahlaki olanı– bilebilir. Bu da bizi yeniden ve yeniden teistik bir ahlaki anlayışa sevk etmektedir. Tanrı’nın kendisinde yeterli olması ve diğer sıfatları aracılığıyla yetkin olması aslında “Neden Bu Kurallar” ve “Bir Eylemi Doğru veya Yanlış Yapan Nedir?” başlıklarındaki kısa açıklamalar için de bir temel oluşturmaktadır. Yazarımız ayrıca kitabın sonundaki ek bölümde özellikle günümüzde çeşitli formlarda yaygın olan “Yeni Çağ Akımlarına” dair ahlaki anlayışların bir değerlendirmesine de yer vermektedir.

Kitaba Dair Genel Düşünce:

Kitabın içerisinde alıntılanan eserlerdeki hayata ilişkin pratik örnekler hem yaklaşımların felsefi olarak nasıl bir dayanak noktası oluşturmaya çalıştığını, hem de bahsedilen yaklaşımın nasıl hayata uygulandığı konusunda oldukça yardımcı olmaktadır. Elbette sözü geçen ahlaki anlayışın felsefi dayanağının incelenmesinde oldukça soyut olan konular, verilen örnekler ile somutlaştırılmakta ve fark edilmesi zor olan noktalar daha çarpıcı bir şekilde gösterilmektedir. Bu, kitabın en başarılı noktalarından birisidir. Ayrıca yazarın kullandığı dil, felsefe literatüründeki kitapların barındırdığı ağır ve karmaşık dil yapısından farklı olarak daha sade ve anlaşılır olması da felsefi terminolojiye yabancı olan kişiler tarafından kitabın rahatça okunabilmesine fırsat tanımaktadır. Özetle, kitabımız seküler ahlaki yaklaşımlar karşısında Hristiyan teizmine dayalı bir ahlaki anlayışın iyi bir savunusunu yapan güzel ve kısa bir giriş kitabı niteliğindedir.

Yeşua Özçelik

[1] Daha kapsamlı bir eser için bknz. Derek Malcolm ve Turgay Üçal, Ahlak, Babylon Kitaplığı.
[2] Faydacı bir ahlaki anlayışa göre, en büyük yararı sağlayan şey ahlaki açıdan doğru olandır.
[3] Bknz. Bertrand Russell, Neden Hristiyan Değilim, İlke Kitap.

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler