Savaş Odası (War Room) 2015 yılı Amerikan yapımı bir sinema filmi. Filmin senaryosunu Alex ve Stephen Kendrick kardeşler yazmış, yönetmenliğini de yine Alex Kendrick üstlenmiş. Filmin başrollerinden birini bu oyundaki performansıyla 2016 Movieguide Grace ve Dove ödüllerini alan Karen Abercrombie, diğerini ise konuşmacı, yazar ve aynı zamanda Kutsal Kitap öğretmeni olan Priscilla C. Shirer paylaşmış. Diğer başrol oyuncuları ise T.C. Stallings ve Alena Pitts.
Hristiyan bir sinema filmine ait böyle bir başlık, İncil’i bilen birçokları için akla hemen şu ayeti getirebilir:
“Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil,
kaleleri yıkan tanrısal güce sahip silahlardır.”[1]
Elbette kaçınılmaz bir şekilde hatırlanan ayetin filmin içinde yaşama aktarılmış halini görmek de bu anlamda sürpriz olmasa da her izleyen için özel bir teşvik ve hatta esin kaynağı olacaktır.
Dışarından bakan birinin; oldukça iyi bir kazanca, iyi bir eve, her pazar gidilen kiliseye, bir çocukla taçlanmış evliliğe bakınca mükemmel bir hayatı olduğunu düşüneceği bir aileyi konu alıyor film. Fakat dışarıdan bakan o kişi biraz olsun onların arasına katıldığında, biraz daha derin bir şekilde ilişkileri incelediğinde aynı mutluluk ya da mükemmellik tablosunu göremiyor ne yazık ki. Tam da aksine çatışmaların ortasında buluyor kendini. Tahmin edileceği gibi hikâye de tam da bu çatışmaların üzerine kurularak gelişiyor ve giderek değişip, başlangıcından tamamen farklı bir finalle, seyircisini hayal kırıklığına uğratmadan sona eriyor.
Bu filmde hafızada kalıcı olabilecek en önemli yer; filmin ilk dakikalarında yapılan savaş tanımı.
“Savaş her çağda insanlığın bir parçası olmuştur. İktidar için, servet için, haklar veya özgürlük için savaşırız. Her zaman uğruna savaşılacak bir şey varmış gibi gelir; ama bir şey var ki her savaş için geçerli olmuştur. Savaş meydanının ötesinde strateji geliştiren biri vardır. Eşimin ordudaki görevini bir kısmı da bununla ilgiliydi. Düşmanın ne yaptığına bakar ve onlarla mücadele etmek için kaynakları bir araya getirir ve bir plan yapardı.
Eşim bu sürecin önemli bir parçasıydı, ta ki kalp krizinden ölene kadar… Oğlumuz ve benim için zor bir dönemdi. Ölümün hayatın bir parçası olduğu, bize verilen yaşam sonsuzmuş gibi düşünmememiz gerektiği bana hatırlatılmıştı.
Bugün para, kontrol veya gönül işleri konusunda giriştiğimiz pek çok mücadelede nasıl savaşılacağını veya aslında kime karşı savaştığımızı pek az kişinin biliyor olması beni şaşırtıyor. Bir mücadeleyi kazanabilmemiz için doğru stratejiye ve hazırlıklara sahip olmamız gerekir, çünkü zaferler tesadüfen kazanılmaz!”
Günlük hayat içinde ne kadar çok şeyin derdine düşeriz. Bugünün derdiyle yetinmeyip[2] yarının öbür günün planlarıyla sıkışırız. Bazen küçük sorunları tek başına koca koca yükler haline getiririz de, bazen de kendi bencil tutkularımız ya da telaşlarımızla hayatımızı karartırız. Her seferinde artık bir daha bunlara dönüp bakmama konusunda kendimize sözler verdiğimiz halde o küçük sinekler ille de bizim midemizi bulandırmaya yeter.
Bazen de gerçek büyük yükler, derin kederler altında ezilip, acının kucağına düşeriz. Ne yapacağımızı, kime gideceğimizi bilemeden telaş içinde ortalıkta dönüp dolaşırız. Fakat her iki durumda da ortak olan konu farkındalığımızın sadece duygularımıza çevrilmiş olmasıdır. Elbette duygularımız önemlidir. Ne hissettiğimiz, nasıl hissettiğimiz, neden öyle hissettiğimiz konusu önemlidir. Kendimizi anlamak, yaşadıklarımızı anlamlandırmak açısından önemlidir. Fakat hayatımızı tamamen duygularımıza teslim etmek yanıltıcı olabilir. Çünkü geçicidirler. En önemlisi ise bize bir şeyi unuttururlar: Kime karşı savaştığımızı…
Her seferinde bunu bir başkasına söylemekte ivedi ama kendi hayatımıza uygulamakta neredeyse kör bir durumda olmamız aslında şaşırtıcı değildir. İsa’yı hayatımıza almış olsak bile her seferinde kendi kontrol gücümüzü kullanmak ilk seçeneğimiz olur. Rab kenarda bir yerde bizim O’na bakmamızı ve O’nunla birlikte hareket etmemizi beklerken biz adeta bir şuur kaybı yaşarız. Ya da tam tersi kendi iç odalarımıza[3] çekilip, tanrısal silahları kuşanıp, kime karşı savaştığımızı hatırlayarak Rab’bin ellerinden tutarak yola devam ederiz. Çünkü zaferler tesadüfen kazanılmaz!
[1] 2.Korintliler 10:4
[2] Matta 6:34
[3] Matta 6:6a
Serda Ayık Sez