Split – Parçalanmış

2016 yılı yapımı olan filmin baş rollerini, 23 farklı kişiliği ile disosiyatif (çoklu) kimlik bozukluğu (dissociative identity disorder – DID) olan Kevin Wendell rolü ile James McAvoy, sorunlu bir ergen rolü ile Anya Taylor-Joy ve yaşamını belli ki hastalarına adamış idealist psikiyatrist rolü ile Betty Buckley paylaşıyorlar. 6. His, Köy, İşaretler gibi filmleriyle tanıdığımız M.Night Shyamalan bu filmi hep yazıp, hem de yönetmiş. Shyamalan filmlerinin klasiklerinden biri olarak ve Hitchcock’a duyduğu hayranlığın bir imzası gibi bu filmde de yönetmeni yine kamera önünde küçük bir rolde görüyoruz. Yine benzer bir şekilde sürprizli bir sonla buluşmak da bu yönetmenin takipçileri için sürpriz olmuyor.  

Filmin kısaca özeti ise şöyle: Bunalımlı bir genç olan Casey ve onu pek de kabul etmiş gibi gözükmeyen iki arkadaşı, aniden arabalarına binen bir adam tarafından kaçırılırlar ve bununla birlikte hem bu kaçırılma öyküsüne, hem de aynı zamanda onları kaçıran Kevin’in hayatına bir dalış yapılır. Filmin başlarında dikkatler kızların esir düştükleri yerde neyle yüzleşecekleri ve başlarına gelecek olan muhtemel kötü olayları tahmin etme üzerine yoğunlaşır. Fakat konu sadece kızların yüzleştikleri durumdan çok daha ileride bir yerlerde çok daha farklı bir şekilde devam etmektedir ve maalesef bunu tam olarak deneyimleyecek olan da Casey olacaktır.

En az “Köy” filmi kadar etkileyici bir psikolojik gerilim filmi sunuyor Shyamalan. Elbette ele aldığı psikiyatrik hastalığın klinik tablosu da ona böyle bir film yazma olasılığını kolayca sunuyor. Genel olarak filmi beğenin ya da beğenmeyin, psikolojik filmlere ilgi duyun ya da duymayın, James McAvoy’un Oscar’lık performansını görmezden gelmeniz, ona hak ettiği övgüyü vermemeniz mümkün değil.

Çoklu kimlik bozukluğunun en başlıca özelliği, ev sahibi kimliğin yanında 2 veya daha çok “alter” kişiliklerin varlığı ve bu kişiliklerin zaman zaman ortaya çıkmasıdır. Tabii ki bu tanımdan kişinin farklı kimliklerle mutlu mesut yaşadığı gibi bir anlam çıkarılması yanlış olur. Varsanılar, çocuksu davranışlar, trans halleri, kendine ve çevreye yabancılaşma(depersonalizasyon), bedensel yakınmalar, uyku bozuklukları, ‘flashback’ yaşantılar, disosiyatif krizler, hatırlanmayan zamanlar, doğaüstü yaşantılar ve posesyon (bir ruhun bir bedeni ele geçirmesi), duygu durum değişiklikleri gibi pek çok belirtinin varlığı ifade edilmektedir. Bunların dışında daha birçok sorun da hastanın klinisyene başvurma sebepleri olarak gösterilmektedir. Çoklu kimlik bozukluğu, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi daha çok genetik ve biyolojik sebeplere dayalı hastalıklardan bu yönden ayrılır. İnsani bir yanımız olan reaksiyonlarımızdan, korunma ve güvende olma iç güdümüzden, aslında herkesin de belli stres koşulları altında disosiyatif yaşantılar içerisine girmesinin mümkün olabileceği düşünülmektedir. Fakat bu hastalık, etiyolojisinde çocukluk çağı travmalarının etkin olduğu bir tanı grubudur. Öyle ki bu durum çocukluk çağı kronik travma sonrası stres bozukluğu olarak bile adlandırılabilir. Çocukluk çağı istismarlarının (cinsel, duygusal, fiziksel) ve ihmalinin (fiziksel ya da duygusal) bu tip travmalarda geniş bir yer tuttuğu söylenmektedir.

Elbette burada bu kadar patolojik tanımı yapmamın sebebi, daha çok Kevin Wendell’i anlama çabasıdır. Film bize onun geçmiş yaşamı ve çocukluğunda yaşadığı travmayı detaylı olarak vermese de, ona paralel olarak Kevin’in ve aslında sonradan öğreneceğimiz gibi Dennis’in kaçırdığı kızlardan biri olan Casey’in çocukluğunda uğradığı cinsel tacizi öne çıkarır. Fakat elbette sahnede duran tüfeğin sonunda ne olursa olsun patlaması ilkesinden yola çıkarsak, Casey’in yaşadığı travmanın Kevin’le olan bağlantısı filmin sonunda bizi bulur. Bununla birlikte farklı yaş, kişilik ve cinsiyetlerle birlikte ortaya çıkan alterler, James McAvoy’un mükemmel oyunculuğunun eşliğinde seyircinin koltuğuna iyice yaslanmasına sebep olur. Bunlardan biri 9 yaşındaki Hedwick olarak ortaya çıkar. Yakında zamanda artık rutin bir şekilde yüzeye çıkmaya başlamış olan Dennis ve Patricia da filmin ve Kevin’i korumak için ışığa çıkan diğer alterlerin başlıcalarıdır. Fakat bu üç alterin dışında seyirci öncelikle 4. alter olarak öne çıkan moda tutkunu Barry’le tanışır. Çünkü Dr.Fletcher’ın çoklukla muhatap olduğu kişi olarak Barry gösterilir.

Fakat doktor nihayetinde bir aksaklığın farkına varır. Normalde obsesif bir kişilik sergileyen Dennis, doktora her şeyin normal olduğunu gösterme çabasından kaynaklı anormal hareketler sergilemeye başlayınca kendini ele verir. Tıpkı normal yaşamlarımızın bir yerinde mutlaka kendimizi bir arkadaşımızın konuştuğu şekilde bulduğumuz, ya da eşimizin sıkça kullandığı sözcükleri artık biz de kullanır hale geldiğimiz gibi Dennis de Barry’i kendi kişiliğine kopyalamıştır. Fakat filmin belki de en önemli sahnelerinden biri tam da bu kopyalamanın gün yüzüne çıktığı andır. Barry ile Dennis’in yer değiştirme anı McAvoy’un performansının da pik yaptığı yerdir. Bir aktörün sadece yüz mimikleri ile nasıl yepyeni bir karaktere dönüşeceğinin en harika örneğini sunar James McAvoy. Aynı zamanda Kevin’in çocuklukta yaşadığı cinsel istismarı ve bunun yakında zamanda da çok masumca yaşanmış gibi görünen şaka yollu tekrarı Kevin için yeniden travmatik bir deneyime dönüşme sebebini açıklar. Böylece Dennis ve Patricia benzer bir istismara göz yummaması için Kevin’i korumak için kontörlü ellerine almışlardır.

Film sonunda, çekilen acılar ile kazanılan saflık arasında bir ilişki kurar ve bu saflığa hizmet eden “canavar”ı doğurur. Bu canavar psikiyatristin söylediği gibi bir fantezi midir, yoksa tam da hastalığın genel belirtilerinden biri olan doğaüstü bir yaşama geçmiş olan yepyeni bir alter midir? Bu soru, hem kaçırılan kızların eninde sonunda başlarına gelecek olayların, hem de bir insanın kedini koruma içgüdüsünün ne kadar ileriye gideceğinin cevabını da içinde gizler. Travmatik olayın insan hayatını alt üst edip, parçalayarak oluşturduğu hasar, filmin adı üzerinden böylesi bir yaşama çok da yerinde bir göndermedir.

Serda Ayık Sez

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

İnanmak ya da Bilmek

İnsan olarak mutlak bir cevaba olan ihtiyacımız, insanın içine “fırlatılıp atıldığı” zannettiği dünyayı tanıma isteği, korunaksız kaldığı o dünyada etrafında olup biten her şeye kendince bir anlam yükleme ve böylece hayatta kalabilme çabası...

Peder Stu

“Father Stu” (Peder Stu), Rossalind Ross’un yazıp yönettiği, başrollerini Mark Wahlberg, Mel Gibson, Jackie Weaver, Teresa Ruiz paylaştığı 2022 yılı yapımı filmidir. Gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan film, Peder Stuart Long’un boksörlükten rahip...

Encanto

2021 yılı yapımı filmin yönetmenliğini Charise Castro Smith, Byron Howard ve Jared Bush yapmış. Senaryosunu da yine Jared Bush ve Charise Castro Smith yazmış. Seslendirenler arasında da; Stehanie Beatriz, John Leguizamo, Wilmer Valderrama yer almış...

12 Öfkeli Adam

12 Öfkeli Adam, 1957 yılı yapımı Sidney Lumet’in yönettiği, senarysonu Reginald Rose’un yazdığı, yine Rose’un aynı adlı oyunundan uyarlanmış filmidir. Başrollerini ise Henry Fonda, Martin Balsam, John Fiedler gibi isimler paylaşır. Cinayetle...

Karanlık Kız

Orijinal ismi “Lost Daugther” olan filmin yönetmenliğini Maggie Gyllenhaal yapmış. Elena Ferrante’nin aynı adlı romanından uyarlanan senaryoyu da yazarın kendisi ile filmin yönetmeni birlikte kaleme almışlar. Başrollerde ise Olivia Colman, Jessie...

Tüm Zamanların Sevgisi

Jimi Hendrix, söz yazarı ve bir gitar virtüözü, rock tarihinin en etkili müzisyenlerinden biri. Janis Joplin, şarkıcı, söz yazarı. Kurt Cobain, ünlü rock grubu Nirvana’nın vokali, ritm ve solo gitaristi. İmanlı bir çevrede büyümüş, ünlü gospel...

FideCultura

Son eklenenler