Yaşayan Kütüphane & Ölü Fikirler (2): Tanımlar ve Varsayımlar

Yaşayan Kütüphanenin ikinci gününde tanıştığım bir genç Hristiyanlık hakkında konuştuğumuz bir zamanda şöyle bir cümle kullandı: ‘İncil sanki bir öykü gibi…’ Ben ona ‘‘Evet, yani?’’ diye sorduktan sonra bana öykü gibi olan bir kitabın nasıl tanrısal bir niteliğe sahip olabileceği sorusunu sorup, böyle bir kitabın vahiysel bir özelliğe sahip olamayacağını ima etti. Aslında bu cümle ve ima bana çok yabancı gelmedi. Çünkü üniversite yıllarımda da arkadaşlarımın aynı yaklaşımı sergilediklerini ve benzer bir eleştiri yaptıklarını duymuştum. Bu tür bir eleştiriyi geniş bir zaman skalası içerisinde birçok farklı yerden duymuş olmam bende böyle bir itirazın kökeninin bu insanların kendi kişisel akıl yürütmesinden ziyade, öğretilmiş bir eleştiri olduğu konusunda bir izlenim yarattı.

Doğduğumuz andan itibaren dünyaya anlam verebilmek için en basit şeylerden en karmaşıklarına kadar birçok tanım bombardımanına tutuluruz. Bu tanımları da aile, çevre, okul vb. gibi çeşitli yerlerden ediniriz. Bu çok normal ve olağan bir durumdur. Fakat bu tanımlamaların hepsi olmasa bile en azından temel ve önemli konularla ilgili olanların sınanmaması ve doğru bir şekilde temellendirilmemesi, başka bir ifadeyle argümanın önermelerinin doğru ve tutarlı olmaması, haliyle doğru olmayan bir çıkarımın ortaya çıkmasına neden olur.

Öyküsel bir içeriğin tanrısal bir vahiy niteliğini taşımayacağına ilişkin düşüncenin arkasında şöyle bir akıl yürütme yatar:

  1. Tanrı, öyküler aracılığıyla vahiy ver(e)mez.
  2. Tanrı’nın vahiyi daha çok buyruklar ile ilişkilidir.
  3. Bu yüzden öyküler içeren bir kitap vahiy özelliği taşıyamaz.

Bu akıl yürütme içerisindeki iki temel varsayım ise ‘Vahiy nedir?’ sorusu ile çok yakından alakalıdır. Eğer bir inanç sistemi vahyin doğasını (Tanrı’nın kendini insanlara açıklayışını) sadece tanrısal buyruklara indirgiyorsa, evet ‘öyküsel bir içerik tanrısal vahiy niteliği taşımaz’ çıkarımı doğru gibi gözükür. Fakat böyle indirgemeci ve ilişkisel olmayan bir varsayımı neden kabul edelim ki?

Hristiyan inancında Tanrı’nın kimliğinin açıklanışı sadece bildirimsel cümlelerle sınırlı değildir. Örneğin, Tanrı, peygamber Musa’ya konuşurken ‘İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a Her şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi RAB adıyla tanıtmadım’ der. Burada RAB olarak Türkçeye çevrilen İbranice sözcük YHWH’dir ve Tanrı’nın kurtarıcı kimliğine işaret eder. Tanrı kendi adını açıklarken bunu sadece bildirimsel olarak değil, İsrailoğullarını Mısır’dan güçlü eliyle çıkarırken eylemsel olarak da açıklamıştır. Kısacası bu, Hristiyan inancındaki vahiy tanımının sadece bir yönüdür.

İncil’de yer alan İbraniler kitabında bizlere şu bildirilmektedir:

“Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir.”

Tanrı tarih boyunca birçok yoldan kendini açıklamıştır. Bu son çağda ise Oğlu’yla bizlere seslenmiş ve kendisini açıklamıştır. İsa Mesih, Tanrı’nın öz görünümüdür. Tanrı’nın kim olduğunu Oğlu’nun sözlerine, davranışlarına, eylemlerine bakarak anlayabilir ve bilebiliriz.

Bununla birlikte son bir dipnot olarak eklemekte fayda vardır; Hristiyan inancında Tanrı kendisini kişisel ve ilişkisel bir Tanrı olarak tanıtır. Kişisel ve ilişkisel bir varlıktan beklenebilecek en olağan şey de yaratılış ile ilişki kurmasıdır. Bu da Tanrı’nın bizleri sadece belirli kurallar verdiği robotumsu canlılar olarak yaratmadığını, bizlere özgür bir irade vererek kişisel olarak O’nunla bir ilişkiye sahip olmamız için bizi yarattığını gösterir.

Dolayısıyla kendisini açıklamak konusunda Tanrı kendisine ikinci ve üçüncü önermedeki gibi bir sınır koymaz. Kutsal Kitap, bir öyküyü anlatır. Bu, Tanrı’nın insanlıkla olan öyküsüdür. Bu, Tanrı’nın yarattığı insanla nasıl ilgilendiğini anlatan, günahla kirlenen ve kendisinden uzaklaşmayı seçen insanı kurtarmak ve kendisiyle bozulan ilişkiyi onarmak için gelen alçakgönüllü Kral’ın öyküsünü anlatır. Hepimiz bu öykünün bir parçasıyız…

Yeşua Özçelik       

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler