Tanrı’nın Sessizliği: Büyük Dua Deneyi

Tanrı’nın sessiz kaldığını düşündük mü hiç? Acılarımıza, sorunlarımıza, dualarımıza… Tıpkı Şusaku Endo’nun ‘Sessizlik’ adlı eserinde Portekizli rahip Rodrigues’in hayatın en karanlık anlarında Tanrı’ya acı ve keder içerisinde yakarmasına karşın herhangi bir yanıtın gelmediğini düşündüğü o derin sessizlikte olduğu gibi…[1]

Tanrı sessiz kalır mı? Bu gerçekten çok ama çok hayati bir sorudur. Aynı zamanda ürkütücüdür. Çünkü Tanrı sessiz kalırsa, her şey sessiz kalır:

“Ya RAB, sana yakarıyorum, Kayam benim, kulak tıkama sesime; Çünkü sen sessiz kalırsan, Ölüm çukuruna inen ölülere dönerim ben.”  (Mezmur 28:1)

Eminim ki Tanrı’nın sessiz kaldığını düşündüğümüz zaman ve durumlar olmuştur hayatımızda. Ettiğimiz onca duaya karşın bir yanıt alamamak korkunç bir histir. Acaba ‘orada gerçekten beni duyan birisi var mı?’ diye derin düşüncelere dalmışızdır belki de. Sanırım bu tür düşüncelerle boğuşan sadece biz değiliz. Mezmur yazarları da bunu dile getirmişlerdir:

“Ne zamana dek, ya RAB, Sonsuza dek mi beni unutacaksın? Ne zamana dek yüzünü benden gizleyeceksin?”  (Mezmur 13:1)

“Ne zamana dek seyirci kalacaksın, ya Rab?”  (Mezmur 35:17)

Rahip Rodrigues örneğinde olduğu gibi tarihte birçok kişi bu sağır edici sessizliğin içerisinde bulmuştur kendini. Belki de sorun sağır edici olan sessizlikte değil de bizlerin ayarlı olduğu frekans aralığındadır? Ya da aradığımız yanıta o kadar odaklanmışızdır ki başka hiçbir yanıt aslında bizim için bir yanıt değeri taşımaz olmuştur. Veyahut olayı tamamen yanlış anlamış ve bütünüyle bir sihir gösterisine dönüştürmeye başlamışızdır.

Evet, evet bugün birçok kişi duayı bir tür kozmik güç oyunu şeklinde algılamakta değil mi? Hokus pokus… Sahi neydi o sihirli kelimeler? Sanki bazı sihirli kelimeleri söylersek istediğimiz şey bir anda oluverecek ve o esrarengiz şapkanın içerisinden çıkan tavşan misali istediğimiz her şeyi elde edeceğiz diye düşünürüz. Dünya genelinde binlerce belki yüzbinlerce kişi bir konuda dua edecek olursa o kesinlikle yerine gelmelidir. Eğer gelmiyorsa o zaman imanımızda bir sorun var demektir.

Çoğu zaman Tanrı’nın kutsal bir Tanrı olarak her şeyden ayrı ve bağımsız ve aynı zamanda iradeye sahip bir kişi olduğunu unuturuz. Tanrı’yı kontrol etmek ve istediklerimizi O’na zorla yaptırmak gibi çarpık bir gerçekliği yaşamaya çalışırız. Bu da çelişkilerle dolu bir dünyada düşünsel çatışmalarla dolu bir hayata neden olur. Hatırlarsanız geçtiğimiz yazıda hayal kırıklıklarımızın temelinde hatalı bir beklentinin olduğunu söylemiştim. Eğer Tanrı anlayışımız ve O’ndan beklentimiz Alâeddin’in sihirli lambasındaki cin ile aynı ise, eğer Tanrı’yı isteklerimizi yerine getirmesi için maniple edebileceğimiz bir varlık olarak görüyorsak, hikâyenin sonunda bizi kocaman bir hayal kırıklığı bekliyor olacaktır.

‘Tanrı sessiz kalır mı?’ diye sormuştuk. Açıkçası yanıt büyük bir gizemdir. Konu zordur ve çetindir! Tanrı hakkında konuşurken tüm yanıtlara sahip olmadığımızın farkındalığıyla konuşmak en bilgece yaklaşım olacaktır. Bildiğim şey Tanrı’ya dair yanlış bir düşünce oluşturduğumuzda bunun insanı ağır hayal kırıklıklarına götüreceğidir.

Genelde dua hayatımızda Tanrı’nın önüne getirdiğimiz durumlar karşısında istediğimiz şey Tanrı’nın olaya müdahil olması ve yanıt vermesidir. Bu yanlış bir istek değildir. Aksine Mezmur yazarları ve peygamberler bunu dile getirmiştir. Ayrıca eğer İsa Mesih bizlere Tanrı’ya Göksel Babamız olarak hitap edebileceğimizi ve O’ndan isteyebileceğimizi söylediyse, bunu yapmak en makul yaklaşımdır. Fakat bunu nasıl bir motivasyon ve anlayışla yaptığımız da oldukça önemlidir. Duayı, ilişkisel bir olgudan arındırıp mekanik bir tatmin durumuna indirgediğimizde problem ve hayal kırıklıkları yakamızı bırakmayacaktır.

The God Delusion: 10th Anniversary Edition: Amazon.co.uk: Dawkins ...




Dawkins’in kitabında referans verdiği büyük dua deneyi tam da böyle bir beklentiyi ölçmeye kalkar.[2] Bu tür bir deney, 17. yüzyıldan kalma mekanik bilimciliğin bir yansımasıdır sanki. Deney tüpüne gerekli malzemeleri koyduğumuzda sanki her defasında istediğimiz o beklenen sonucu alacağımıza ilişkin kanaatimiz vardır. Tanrı derken ne kastettiğimiz ya da kimi kastettiğimiz çok önemlidir. Dawkins gibi kişilerin zihinlerindeki Tanrı algısı, bizim sınırlı bilgimiz dahilinde Tanrı’dan beklediğimiz her şeyi bir şekilde yerine getirmesi gereken kişi gibi anlaşılmaktadır.

Bir defasında dünyadaki tüm bu kötülüğe karşı susan bir Tanrı’nın bu hareketinin de O’nun özgürlüğü olup olmadığı sorulmuştu. Kesinlikle Tanrı özgürdür fakat kendi doğasından değil. Yani Tanrı özgürdür; ama onun her bir seçimi (ya da yapmadığı seçim) O’nun iyi, güvenilir, sadık, gerçek, sevgi olduğunu söylediğimiz doğası ile uyum içindedir.

Buradaki asıl hayati mesele, bizim Tanrı olarak adlandırdığımız varlığın gerçekten bu tür bir doğaya sahip olup olmadığına ve bunu bizlere gösterip göstermediğine yanıt bulmaktır. Hayatta bir kişiyi ne kadar çok tanırsak ona o kadar çok güven duyarız. Bu da sebebini bilmediğimiz, içeriğini kavrayamadığımız durumlarda güven ilişkimizin derecesini bizlere gösterir.

Tanrı sessiz kalır gibi göründüğü durumlarda dahi bir anlamda bizlere konuşmakta ve ‘şimdi bana güvenmen lazım’ demektedir.[3] Eğer O’nun güvenilecek biri olduğunu düşünmüyorsak ya da bunu hiç deneyimlemediysek o zaman halihazırda Tanrı olarak adlandırdığımız şey Tanrı olarak adlandırılmayı da hak etmiyordur.

Artık mesele Tanrı’nın sessiz kalıp kalmamasının ötesine geçer, bir güven meselesi olur. Kötülük problemi gibi gizem barındıran sisli bir ortamda ilerlemeye devam ederken, yolumuza ışık tutacak ve güvenli bir şekilde ilerlememizi sağlayacak bir şeye ya da bir kimseye ihtiyacımız vardır. Kutsal Kitap, Tanrı’nın kötülüğe karşı verdiği en keskin yanıtı çarmıhta verdiğini söyler. Orada Tanrı nihai yanıtının ilk kısmını açığa çıkarır. Fakat henüz yanıt tamamlanmamıştır. Yanıt Tanrı’nın adaletini tümüyle göstereceği ve kötülüğü tümüyle ortadan kaldıracağı gün tamamlanmış olacaktır.

Yazar: Yeşua Özçelik
Dipnotlar:


[1] Şusaku Endo, Sessizlik, Zeplin Kitap, 2017.
[2] Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı, Kuzey Yayınları, 2019, s.74-79.
[3] 2. Korintliler 12:7-9’da Pavlus bedenindeki diken olarak bahsettiği durumdan kendisini kurtarması için Tanrı’ya üç kez yalvardığını söyler. Tanrı ise “lütfum sana yeter” diyerek karşılık vermiştir.

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler