Noel: Bir Başarısızlık Öyküsü (!)

Bölümü oynat

Başarı bizim için ne anlama geliyor, onu nasıl tanımlıyoruz? Söz gelimi zengin olmak ya da statü veya güç elde etmek başlıca başarı kıstaslarımız mı? Başarı kriter(ler)imiz nedir?

Yaygın başarı kriterleri dönemsel olarak değişkenlik gösterebilse de bazıları tüm zamanlar boyunca kabul görmüştür. Varlıklı, güç veya statü sahibi kişiler gördüğümüzde onlarla ilişkili başarı hikayelerinin (ör. Steve Jobs’un başarı hikayesi gibi) olduğunu okuruz. Sanki başarı ile bu tür sıfatlar arasında zorunlu bir ilişki varmış gibi bir izlenime kapılırız. Benzeri bir başarı algısını “Hristiyanlar” arasında da görmek mümkündür. Bazı Hristiyanlar, varlıklı kişileri Tanrı’nın bereketlediği mübarek insanlar olarak görür. Bu düşüncede varlıklı kişiler mutlak suretle başarılı bir iman hayatına sahiptir. Yine kimi Hristiyanlar, popüler veya önderlik vasfına sahip olmayı ya da iyi ve etkili bir konuşmacı olmayı başarılı bir manevi kariyer ile özdeşleştirir. Bazı Hristiyanlara göre ise, bir “şey” veya “olay” ne kadar doğaüstü ise o kadar çok “ruhsal” ve “tanrısal”dır. Özetle, belirli arka plan inançlar nedeniyle, ruhsal hayatımızdaki başarı, sahip olduğumuz veya elde ettiğimiz mevki, servet, güç gibi şeylerle ölçülür. Başka bir deyişle bunlar kimi Hristiyanlar için başarılı ruhsallığın kıstaslarıdır. Acaba bu başarı kriterlerini Noel açısından düşündüğümüzde ortaya nasıl bir sonuç çıkar?

Hatırlayacak olursak İsa, o dönemde yetki sahibi bir kişinin çocuğu olarak dünyaya gelmedi. Annesi Meryem ve babası olarak bilinen Yusuf sıradan Yahudilerdi. Varlıklı olmadıklarını da biliyoruz (Acaba yeteri kadar “ruhsal” değiller miydi?). Üstelik üst düzey bir konuma veya statüye de sahip değillerdi. Dolayısıyla İsa sarayda veya herhangi görkemli bir mekânda dünyaya gelmedi. Hatta doğum için konuk odasında bile yer olmadığını okuyoruz onun için. O dönemde köy evlerinin ana odasına yakın bulunan bir yemlikte dünyaya geldi.[1] Ancak Oğul Tanrı’nın daha üst konumdan birinin ailesinde dünyaya gelmesi gerekmez miydi? Sonuçta yıldızbilimciler de muhtemelen böyle düşünmüş olmalılar ki ilk olarak o bölgenin kralı olan Hirodes’i ziyaret ettiler. Acaba Tanrı yanlış kişileri mi seçti? En azından kuzeni Yahya gibi kâhin oğlu olarak dünyaya gelemez miydi?

Ayrıca İsa, göründüğü kadarıyla, Beytlehem’de pek mucizevi şekilde de doğmuyor. Hayatın doğal akışı içerisinde Meryem ve Yusuf’un nüfus sayımı için Beytlehem’e gittiğini görüyoruz. Fakat bir dakika! Bir şeyin tanrısal bir etkinlik olması için tamamen ’doğaüstü’ olması gerekmiyor mu? Bu da tanrısal güce dair atfettiğimiz bir başarı ölçütü değil miydi? Tamam, belki nüfus sayımı nadir bir durum olması nedeniyle sıra dışı gözükebilir, fakat yine de doğal bir olaydır. Halbuki Tanrı Meryem’e veya Yusuf’a tıpkı İbrahim’e konuştuğu gibi doğaüstü bir şekilde talimat verseydi hikâye daha ihtişamlı olmaz mıydı? Oysa Oğul Tanrı gökten zembille değil, bir kadın aracılığıyla doğal bir sürecin içerisinde dünyaya geldi. Hatta belki de daha ilginci, İsa’nın kundağa sarılmış olup yemlikte yatması (çobanlara) bir işaret[2] olarak sunuldu. Bakın siz Tanrı’nın şu işine, böyle işaret mi olur? Şöyle daha mucizevi daha görkemli bir işaret olsaydı daha iyi olmaz mıydı?

Çobanlar demişken… Orada da bir tuhaflık var gibi görünür. Her birimiz en azından kendi dönemindeki doğum hadiselerinde bebeği ve annesini ziyarete gitme, tebrik etme ve hediye götürme âdetini biliriz. Doğan bebeğin önemi ne kadar yüksek olursa onu ziyaret eden kişilerin statüsü de o ölçüde yükselir. Tanrı’nın Oğlu’nu düşündüğümüzde ise, onun, melek ordusunun eşliğinde görkemli biçimde herkesçe -veya en azından yetkililerce- bilinir bir şekilde aramıza gelmesini bekleriz. Fakat her nasılsa melekler rotasını şaşırmış olmalılar ki gidip o dönemin sıradan zavallı çobanlarına görünüp İsa’nın doğum haberini verirler. Yahudilerin kralı Hirodes ise Mesih’le ilgili doğum bilgisini “tesadüfen” yıldızbilimcilerden duyar.

Şimdi şöyle diyenler olabilir: Tamam da başarılı olan herkesi doğumda önemli kişiler ziyaret etmedi. Elbette, başarılı olan herkesi popüler, güç ve mevki sahibi, varlıklı kişiler ziyaret etmez. Ancak bu kişilerin başarılı olacağını bilseydiniz sanırım doğumlarında da farklı bir durumun söz konusu olabileceğini düşünebilirdiniz. Söz gelimi Steve Jobs’ın gelecekte başarılı bir kişi olacağını önceden bilseydiniz, durumun önemine binaen o dönemin pek çok önemli simasının onu ziyaret edeceğini düşünebilirdiniz. Sonuçta “başarılı” insanların her anına tanıklık etmek önemlidir. Dolayısıyla sanki hikâyede çobanlar yerine krallar, din adamları, yöneticiler, alimler vs. olsaydı daha güçlü, daha sarsıcı… bir dakika kelimeyi buldum, “daha başarılı” bir hadise olurdu doğum anlatısı, öyle değil mi?

Son olarak bir de Hirodes’ten “kaçma” hadisesi var. Bu da pek başarılı bir plan gibi durmuyor sanki. Her şeye kadir Tanrı’dan daha görkemli bir plan beklemez miydik? Mesela Meryem ve Yusuf’un kaçması yerine, Tanrı, Hirodes’in askerlerinin onları bulmasını mucizevi bir şekilde engelleseydi veya onları cezalandırsaydı daha başarılı bir plan olmaz mıydı? Bir dakika! Musa’da da Tanrı doğal süreç içerisinde etkin olmamış mıydı? Sorular soruları doğuruyor. Sanıyorum yazıyı sonlandırma vaktim geldi.

Sözün özü, İsa’nın doğum öyküsünü bizim bazı başarı kıstaslarımız üzerinden düşünecek olursak, başarısız bir anlatı ile karşı karşıya kalırız. Hatta, aslına bakılırsa, bu hikâye belki de daha başarısız bir hadise ile devam eder: Çarmıh! Öyle ki birçokları için bu “saçmalık” olarak görülecektir.[3] Bu da başarı mefhumu üzerine tekrar düşünmemiz için iyi bir hatırlatıcıdır. Belki de başarı konusunda bir hayli yanlış fikirlere sahip olduğumuzu idrak etme zamanı gelmiştir. Ne dersiniz? Belki de Tanrı düşündüğümüzden çok daha alçakgönüllü bir şekilde, beklediğimizden çok daha fazla doğal süreçler içerisinde etkin olmayı seçiyordur?

Her şeye kadir, her şeyi bilen, her şeyden bağımsız olan sonsuz Üçlübirlik Tanrı’nın, ölüme mahkûm olan insan için tasarladığı bu yol, sadece Hristiyan olmayanlara değil, Hristiyanların sahip olduğu kavramsal kabullere de meydan okumaktadır. Tüm kâinatın Yaradan’ının evrende toz zerresi kadar yer kaplayan insanla ilgilenmesi, hatta onun için dünyaya insan suretinde adım atması, işte bu anlatı, asıl görkemli olan bu değil midir?

Yazar: Yeşua Özçelik


[1] https://fidecultura.org/2021/10/11/noele-iliskin-dogru-bilinen-yanlislar/

[2] Luka 2:12. Burada işaret olarak çevrilen sözcük antik Grekçe “semeion” sözcüğüdür ve belirti, mucize gibi anlamlara da gelmektedir.

[3] 1. Korintliler 1: 18.

Yeşua Özçelik
Tarafından yayımlandı
Yeşua Özçelik
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 151

Tatlı, Acı

Genelde iyimser bir insan sayılırım. Kötü durumların iyi taraflarını bulurum, dünyaya umut dolu gözlüklerle bakarım ve kişisel ilişkilerde...

Bölüm 150

Ateizmin Sonu

Tanrı’nın bir yanılgı olduğunun, insan yaşamına ve uygarlığına zarar verdiğinin çığırtkanlığını yapan, inancın sona erişini haber veren...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 115