Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Bölümü oynat

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz devreye girer.

Aydınlanma düşüncesindeki hümanist yaklaşımda vurgulandığı gibi, insanın kendisine yeter bir referans noktası olup onu merkeze alan bir anlayışa sahipsek, bu manevi zenginliğe sahip olduğumuzu düşünebiliriz. Ancak gerçekten insan kendisi için yeterli bir referans noktası mıdır?

Bu soruya evet veya hayır yanıtını verebiliriz. Verdiğimiz yanıtın varlık dünyası ile uyumlu olması gerekir. Bir başka deyişle gerçekçi ve sağlam bir yanıta ihtiyacımız vardır.

Her şeyden önce herkesin hemfikir olacağı nokta şudur: insan sonlu bir varlıktır. İnsanın maddi dünyası gibi manevi dünyası da sonlu bir varlık olması yönünden sınırlıdır. Sınırlı olduğu için de kaynak kendisi değildir. Dolayısıyla insana dair kabullerimiz ne olursa olsun kendisinde yeterli bir referans noktası olmadığından kendisi dışında bir referans noktasına ihtiyaç duyar.

Bu noktada bir karışıklığı İsa’nın sözlerinde keşfedebiliriz:

“Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.” (Markos 10:25)

Bu ifade bir olayın neticesinde ortaya çıkar. Zengin bir kişinin sonsuz yaşama sahip olmak için ne yapması gerektiğine dair sorduğu bir soru üzerine İsa “neyi varsa satıp parasını yoksullara verip kendisini izlemesini” (Markos 10:21) ister.

Bu kişinin en büyük yanılgısı kendisinin iyi ve yeterli olduğunu düşünmesidir. Aslında İsa’ya sorduğu soru beklediği yanıtı İsa’dan duymak için sorulmuştur. İsa ise onun bu kabulünü sorgular. Bunun için yaptığı şey basit fakat çetin bir öneride bulunmaktır: Tüm varlığından vazgeçip İsa’yı izlemek.

Kendimizin yeterli olduğu düşüncesi özellikle de zengin ve güç sahibi kişilere çok daha çekici gelir. Böyle bir kişi “her şeye” sahip olduğunu düşünür. Ancak iradesi ve düşünceleri arızi (geçici) olarak sahip olduğu şeylere köledir. Başka bir yanılsama ise maddi zenginliğin manevi zenginlikle ilişkili olduğu yönündedir. Sıklıkla karıştırılan bu iki durum arasında zorunlu bir ilişki bulunmaz. Maddi olarak zengin olan manevi açıdan en yoksul kişi olabilirken, manevi açıdan zengin bir kişi de maddi yönden yoksul olabilir.

Dolayısıyla insanın kendisine dönüp doğru bir tahlil yapması gerçeklikle olan ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtması hayati önem taşır. Tekrar sorumuza, insanın gerçekten kendisi için yeterli bir referans noktası olup olmadığı sorusuna– dönecek olursak, İsa’nın da insanın durumuna dair bir tespit yaptığını görürüz.

İsa’nın bu soruya verdiği yanıtı onun dağdaki meşhur vaazında buluruz. O’nun dikkat çektiği nokta bu bağlamda çok daha derin bir anlam kazanır:

“Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.” (Matta 5:3)

İsa, insanın manevi yoksulluğuna (ruhta yoksul olmasına) dikkat çeker. Mesele şu ki insan ruhta yoksul olduğunu fark etmedikçe o manevi zenginliğe sahip olamaz. Göklerin Egemenliği bu manevi zenginliğin var olduğu yegâne lokasyondur. (Bkz. Matta 5:3)

Yazar: Yeşua Özçelik

Yeşua Özçelik
Tarafından yayımlandı
Yeşua Özçelik
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 150

Ateizmin Sonu

Tanrı’nın bir yanılgı olduğunun, insan yaşamına ve uygarlığına zarar verdiğinin çığırtkanlığını yapan, inancın sona erişini haber veren...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 122