Alım Gücünün Ötesi

Bölümü oynat

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır.

Alım gücü sahip olduğumuz şeylerle birlikte dış unsurlara da bağlıdır. Sahip olduklarınla neler alabileceğinin bir ölçüsüdür. Alım gücünün önemi kuşkusuz büyüktür. İnsanların maddi imkânlarının yeterli miktarda olması yoksulluğun önemli bir çözümüdür.

Ancak verebilme gücü için ne söyleyebiliriz?

İhtiyaç halinde olan bir kişiye gereksinim duyduğu şeyi –bu, ekmek gibi temel bir besin de olabilir, ayakkabı gibi temel giyim eşyası da olabilir, kitap gibi temel bir bilgi kaynağı ihtiyacı da olabilir veya telefon gibi temel bir iletişim aracı da olabilir– vermek önemli ve değerlidir. Bu, insanların neredeyse evrensel olarak kabul ettiği bir davranıştır. Sahip olduklarımızı paylaşmak, hele ki bizde fazlaca bulunan şeyleri paylaşmak erdemli bir davranıştır.

Vermenin ölçüsü verebilme gücüne bağlıdır.

Aklımıza gelebilecek soru şudur: Verebilme gücünün ölçüsü nedir? Bu nelere bağlıdır? Örneğin insanın sahip olduğu maddi imkânlara mı bağlıdır? Dışarıdaki koşullara mı bağlıdır?

Hepimiz, maddi anlamda çok büyük bir zenginliğe sahip insanların sahip olduklarını paylaşma noktasında oldukça cimri olabildiklerini, maddi anlamda büyük bir zenginliğe sahip olmayan hatta sınırlı imkânlara sahip kişilerin sahip olduklarını paylaşmada daha cömert olabildiğini ya duymuş ya da bizatihi tanıklık etmişizdir.

İsa’nın tapınakta bağış toplanırken gördüğü dul kadın buna güzel bir örnektir (Markos 12:41-44; Luka 21:1-4). Pek çok zengin kişinin yüklü miktarda bağışta bulunduğu bir ortamda, bu yoksul dul kadın kutuya sadece iki bakır para atmıştır. Yüzeysel bir çıkarımda bulunduğumuzda, zengin kişilerin bu dul kadından daha çok bağışta bulunduğu sonucuna varırız.

Müjde anlatılarına baktığımızda İsa’nın halkı seyrettiğini ve olup bitenleri gördüğünde öğrencilerini yanına çağırdığını okuruz. Buradan onun öncelikle iyi bir gözlemci olduğunu fark ederiz. Öğrencilerini yanına çağırması ise onlara bir şey öğretmeye çalıştığını gösterir bizlere. Şöyle der: “Size doğrusunu söyleyeyim. Bu yoksul dul kadın kutuya herkesten daha çok para attı.” (Markos 12:43)

Yani, bu kadının verebilme gücü diğerlerinden fazladır.

Nasıl olur?

Sanırım İsa’nın matematiği biraz zayıftır! Sonuçta, bir tarafta yüklü miktarda yapılan bağışlar, diğer tarafta sadece iki bakır para…

İsa şu açıklamayı yapar: “Çünkü ötekilerin hepsi, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, varını yoğunu, geçinmek için elinde ne varsa, tümünü verdi.” (Markos 12:44)

Demek ki verebilme gücü alım gücüne bağlı değildir.

Bugünün dünyasında verebilme gücü alım gücü kadar söz konusu edilmemektedir.

Normal; çünkü birisi niceliksel, diğeri niteliksel bir şeydir.

Ekonomistler alım gücünün nasıl yükseltilebileceğini tartışırlar. Yine belirtmek gerekirse bu çok önemlidir. İnsan yaşamı için en azından asgari ölçüde hayat şartlarını karşılayabilmesi açısından elzemdir. Bununla birlikte alım gücü niceliksel bir şeyken verebilme gücü bunun ötesine geçer. O aynı zamanda niteliksel bir özelliğe sahiptir.

Verebilme gücü alım gücüne bağlı değildir; fakat alım gücü bir şekilde verebilme gücüyle de ilişkilidir. Çünkü insanlar verebilme gücünden yoksun kaldıkça yalnızca kendi alım güçlerine odaklanır. Ancak verebilme gücü yüksek kişiler yalnızca kendilerini değil; fakat diğerlerini de düşünür.

Peki, verebilme gücü neye bağlıdır? Hiç kuşkusuz maddi olana bağlı olmadığından manevi bir etken söz konusudur. Verebilme gücündeki “güç” sözcüğü özünde büyüklüğe, zenginliğe işaret eder. Dolayısıyla kişinin manevi zenginliği ne kadar çoksa o kadar paylaşımcı, o kadar vermeyi seven bir kişidir. Bunun en temel sebebi, sahip olduğu manevi zenginliğin paylaştıkça azalacak bir şey olmamasıdır. Aksine manevi zenginlik, tıpkı paylaştıkça çoğalan sevgi gibi, paylaşıldıkça artar. Paylaşan kişi karakter olarak bu niteliğini sürekli pekiştirir.

Peki, insanlar bu manevi zenginliğe sahip midir?

İşte burası kuşkuludur…

Devamı Gelecek…

Yazar: Yeşua Özçelik

Yeşua Özçelik
Tarafından yayımlandı
Yeşua Özçelik
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 152

Darmadağın Evim

Kathleen Norris, “Üzgün Canavar” adında bir şiir yazan küçük bir çocuğun hikâyesini anlatır. Şiir bir itirafla başlar: “Babasının ona...

Bölüm 151

Tatlı, Acı

Genelde iyimser bir insan sayılırım. Kötü durumların iyi taraflarını bulurum, dünyaya umut dolu gözlüklerle bakarım ve kişisel ilişkilerde...

Bölüm 150

Ateizmin Sonu

Tanrı’nın bir yanılgı olduğunun, insan yaşamına ve uygarlığına zarar verdiğinin çığırtkanlığını yapan, inancın sona erişini haber veren...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 121