Eğer Tanrı Varsa Deprem(Ier) Nasıl Anlaşılmalıdır?

İki gece önce radyoda dinlediğim Türk büyükanneyi düşünmeden edemiyorum. Kederden kendinden geçmiş birinin sesi insanlığımızın özüne kadar iner. Torunları yoktu, bir binanın altında kalmıştı ve pazartesi günü meydana gelen 7.8 büyüklüğündeki depremden sağ kurtulmaları mümkün gözükmüyordu. Bu kadın [depremden etkilenmiş] binlerce kişiden biriydi.

Doğal afetlerin boyutunu ve yoğunluğunu, özellikle de sismik açıdan durağan olan Birleşik Krallık’ta anlamak zordur. Birkaç dakika içinde binalar enkaza dönüşür, aileler parçalanır ve [şehirden] manzaralar yok olur. Çocuklar yetim, anneler çocuksuz kalır.

Bir doğal felaket meydana geldiğinde, her türden soru ortaya çıkıverir. Eğer Tanrı varsa, o zaman neden doğal felaketler meydana gelir? Bazıları bu türden büyük çapta ve gereksiz acıların, iyi ve doğa üzerinde güç sahibi olan bir Tanrı inancıyla kesinlikle ters düştüğünü ileri sürerler.

Dünyanın dört bir yanındaki savaşların ve çatışmaların yol açtığı yıkımlar gibi diğer büyük ölçekli felaket türleri, [doğal afetler gibi] izlenmesi açısından pek kolay olmasalar da, esasında onların açıklanması nispeten daha kolaydır. İnsanlar birbirlerine karşı acımasız olabilir ve tarifsiz bir şiddet uygulayabilirler. Putin’in Ukrayna’yı işgalinin yaklaşık birinci yıldönümü, insanların özgürlüklerini iyi ya da kötü amaçlar için kullandıklarının keskin bir hatırlatıcısıdır. Deprem gibi felaketler ise farklıdır.

Doğal felaketler insanlar nedeniyle değil, insanlara rağmen meydana geliyor gibi görünürler. Sigorta poliçelerimiz bizi “Tanrı’nın İşleri”ne karşı korur. Tanrı’nın İşleri bu mudur? Fakat ne tür bir Tanrı bir depreme izin verir? Eğer Tanrı’nın “denizleri ikiye ayırma” ve “fırtınaları dindirme” gücü varsa, o zaman Tanrı kesinlikle doğal felaketlerin olmasını engelleyebilirdi, değil mi? Ya da çok daha iyisi, doğal felaketlerin olmadığı bir gezegen yaratamaz mıydı?

Jeologlar yerkabuğunun tektonik plakalara bölündüğünü ve depremlere neden olan aynı tektonik hareketlerin yeryüzünde yaşamın ortaya çıkmasında ve devam etmesinde de çok önemli olduğunu bize hatırlatırlar. Dalma-batma süreci (bir levhanın diğerinin altına kayması) karbon ve diğer minerallerin Dünya’nın derinliklerinden tekrar yüzeye çıktığı yeniden işlenip kullanılır hale gelmeleri için hayati önem taşımaktadır. Ayrıca yazın tırmandığımız ve kışın kayakla iniş yaptığımız güzel sıra dağların da levha tektoniği tarafından oluşturulduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Elbette bazıları, büyüleyici güzelliğin bile binaların altında ezilen bedenler için ödenecek yüksek bir bedel olduğunu iddia edebilir. Ancak coğrafya üzerine uzmanlar dağların da hidrolojik döngüde hayati bir rol oynadığını, geniş alanlara su sağlayan nehirlere su taşıdığını bize hatırlatırlar.

Bunların hiçbiri Tanrı’nın doğal bir felaket sırasında nerede olduğu sorusu konusunda bize yardımcı olmaz. Yine de daha iyi bir dünyanın [mümkün] olup olamayacağı sorusunun başlangıçta göründüğünden daha karmaşık olduğunu göstermektedir.

Eğer Tanrı yoksa doğal felaketleri anlamlandırmak için seçeneklerimiz nelerdir? Tanrı yoksa, o zaman dünya bu şekilde işliyor demektir. İçinde yaşadığımız evren, [bu durumda] maddeye göre hareket eden doğa yasalarından ve neden-sonuç ilişkilerinden oluşan kapalı bir sistemdir. Tektonik plaka çarpışmaları şok dalgaları yayar ve bir insanın deprem anında nerede olduğu tamamen şansa bağlıdır. Bazı insanlar sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunurlar. Her yıl yarım milyon kadar deprem olur. Bunlardan yalnızca 100 tanesi herhangi bir hasara neden olacak kadar güçlü olmasına rağmen, “olasılık” da sadece neden sık sık çok büyük bir deprem olacağını açıklayabilir.

Bilim, doğal dünyadaki olayları zarif biçimde ve onların içyüzünü anlayarak betimler, ancak felaketlerle ilgili en derin sorularımıza cevap vermezler. Bilim bununla birlikte içsel tepkimizin [var olan] şeylerin doğal işleyişini kolay bir şekilde neden kabullenemediğini anlamlandırmada da bize yardımcı olmaz. Felaketler karşısında öfkeleniriz, yas tutarız, ona itiraz eder ve karşı çıkarız.

Bir şeye “felaket” demek, ahlaki bir yargıda bulunmak, dünyada bir şeylerin yanlış olduğunu, her şeyin olduğundan daha iyi olabileceğini veya olması gerektiğini ima etmektir. Ne türden bir evren böylesi bir ahlak anlayışını en iyi şekilde anlaşılır kılar? Ahlaki duyarlılığın beklenmedik bir anomali olduğu tanrısız bir evren mi? Yoksa iyi bir Tanrı tarafından varlığa getirildiği için başından beri ahlaka sahip olan bir evren mi? Doğal felaketler karşısında duyduğumuz derin üzüntü ve öfke Tanrı’dan uzaklaştığımızı değil, O’na yöneldiğimizi gösterir.

Ama bundan da öte, İsa Mesih’te Tanrı, derin üzüntümüzü ve travmalarımızı kendisine götürebileceğimiz biridir. O, üzüntü ve kederi yakından tanımıştır, ancak bizim üzüntü ve kederimizi de yüklenebilir ve en kötü kâbuslarımız gerçekleşse bile bize bir çıkış yolu sağlayabilir. Doğal bir felakette Tanrı nerededir? O, bu çetin durumun tam ortasındadır.

Yazar: Sharon Dirckx
Çeviri: Yeşua Özçelik

Admin
Yazar
Admin
Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

FideCultura

Son eklenenler