Palmiye Pazarı – Ben Dünyayı Yendim 1.Bölüm

Bölümü oynat

Palmiye Pazarı, Mesih’in Yeruşalim’e girdiği ve orada yaşayan Yahudi’lerin O’nu bir Mesih olarak dünyaya geldiğini, bilhassa bu girişle birlikte kabul ettikleri, bir anlamda yüksek sesle söyledikleri gündür. Bunu daha önce yavaş yavaş idrak ettiklerini fark ederiz, ama o gün Zekeriya’nın peygamberlik sözlerini hatırladıkları için, çünkü onların kutsal yazıları buydu, bunu çok daha bilinçli bir şekilde yaparlar. Fakat aynı kalabalık, ilerleyen günlerde aynı övgüyü, sadakati Mesih’e göstermez. Bu anlamda Palmiye Pazar’ı gerçekten ilginç bir zamandır. Bir tarafıyla bizler Mesih’i kral olarak yaşamlarımıza çağırır, O’nu kral olarak tanırız. Bir yanıyla da ilerleyen günlerde çarmıh yolculuğunda, bizlerin de ilerleyen günlerinde, çarmıh yolculuğumuzda bazen o kalabalığın içindeki ihanet eden kişiler olarak da bulabiliriz kendimizi. Ya da henüz çarmıh olmadığı, diriliş gerçekleşmediği için Palmiye Pazarı’nın sevincinde bir nebze bir duraksama hissedebiliriz. Çekingenlik hissedebiliriz. Ben en azından böyle hissediyorum. Evet, dalları sallıyorum bir taraftan; ama çarmıha giden yolda O’nunla birlikte olacak mıyım ilerleyen günlerde diye de düşünmeden edemiyorum.

 Bu yazıda Palmiye Pazarı olmasına rağmen Mesih’in Yuhanna 16:33’de “Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun ben dünyayı yendim.” sözlerine, aslında sıkıntı ile ilgili olan kısma bakacağız. Bu zor yolculuktan, haksız yere sıkıntı çekmek, acı çekmek ne demek bundan biraz bahsedeceğiz. Öncelikle Kutsal Kitap acı ve sıkıntı konusunda asla sessiz değildir. Bu durumdaki insanların anlatılarıyla doludur. Dolayısıyla bizler de haksız yere acı çektiğimizde beni kimse anlamıyor diyebileceğimiz bir durumla karşı karşıya kalmayız. Kutsal Kitap Tanrı halkının başından geçenleri açık bir şekilde anlatır ve özellikle mezmurlar bu konuda bize çok dürüstçe yardımcı olur. Hiçbir şeyin üstünü kapatmaz ve durumu olduğundan farklı göstermez. Eğer kaygı, endişe varsa bunu sözlerine döker. Örneğin yas tutuyorsak, kederliysek bunun karşılığını Kutsal Kitap bize saklamadan, gizlemeden söyler.

İlk zamanlarda acı üzerine kafa yorarken aynı zamanda bunun bir şekilde bizim yararımıza olabileceği, bizim büyümemize yardım edebileceği, haksızlığa uğramamızın bir anlamı olabileceği fikri biraz başa çıkması zor bir fikir gibi gelebilir. Çok ciddi bir adaletsizlik duygusuyla çarpışırız o sırada. Bunun böyle olmaması gerektiğini düşünürüz. İsa’nın yaşadığımız acıya ortak oluşu, ilk tepki olarak hemen bize ulaşmaz. Daha çok kendi başımıza çırpınırken buluruz kendimizi; ama neden mezmurlardaki sözleri okumaya çalışırız? Orada bir dönüşüm söz konusudur çünkü. Mesih sayesinde, haksız yere uğradığımız acıların, sıkıntıların, Tanrı’nın elinde bir anlama dönüştüğünü bilmek bizi güçlendirir. Kulağımıza zor gelir ve bununla mücadele ederiz çoğu zaman; ama bunu bilmezsek eğer iman hayatlarımızda yaşadığımız acılar, sıkıntılar çok anlamsız ve boşuna yaşanmış bir deneyim olarak kalma tehlikesi taşır.

Kötülük ve acı Tanrı’nın yarattığı dünyada başta yoktur. İlk günah sebebiyle sonradan gelen yabancı bir düşmandır ve Tanrı’nın insan için tasarladığı yaratısı böylelikle hasara uğrar. Mesih’in ikinci gelişine kadar da bu hasar tümüyle ortadan kalkmayacaktır. Fakat yine de benzerliğini taşıdığımız Tanrı’dan ötürü günahla mücadele edebiliriz. Bu sıkıntılara göğüs gerebiliriz. Haksızlığa uğradığımızda pes edip ben gidiyorum, bu dünyada adalet yok demeyiz. İkinci olarak da kötülük ve acı sık sık devam eden, neredeyse bir domino taşı etkisi gösteren durumların bir sonucudur aynı zamanda. Çünkü bir günah diğerini getirir. Örneğin doğanın yozlaşmışlığı, doğal afetlere, felaketlere sebep olur ve bu bizim hiç hak etmediğimizi düşündüğümüz bir depremle sonuçlanır ya da bir başkasının yaptığı bir davranış, hiç hak etmediğimizi düşündüğümüz bir acı getirir. Çarmıha gerilen Mesih’e baktığımız zaman, orada acıların bambaşka tasvirini, anlamını görürüz. Çünkü Mesih inancında doğru kişilerin acı çekmesi sorununa verilen yanıt, çarmıha gerilmiş olan İsa Mesih’in kendisidir. Çünkü o acıyı dönüştüren Tanrı, bizlerin hayatı için de bunu yapmaya kadir olan tek Tanrı’dır.

Haksız yere acı çeken kim diye düşündüğümüzde, kendi deneyimlerimiz, başkalarının deneyimleri aklımıza gelebilir. Her şeyden önce bu İsa Mesih için haksız yere çekilen bir acıdır ve Tanrı bunu iyiliğe dönüştürmeyi bilmiş ve tüm dünyanın kurtuluşunu böylelikle sağlamıştır. O yüzden acı çektiğimizde haksızlığa uğradığımızda ya da bir Hristiyan olarak acıyla nasıl baş edeceğim, bu sorularla nasıl yüzleşeceğim dediğimizde gözümüzü çevireceğimiz yer çarmıhtan başka bir yer değildir. İsa Mesih yani Tanrı’nın kendisi, kötülüğün ortadan kalkmasını kendi varlığı ile sağlamıştır ve acı sorunun tam ortasına kendi varlığını koyarak bunu bir gün nihayetinde ortadan kaldıracağının vaadini vermiştir. Yaşadığımız sıkıntılar boşuna değildir. Bir dönüşüm söz konusudur, bir umut vardır. Pavlus Romalılar’da doğum sancıları diye bahseder bundan. Tanrı’nın uzun vadeli olan kurtarma ve yargılama tasarısı acılarla gerçekleşir. Bir tohum toprağa düşüp ölmeden ürün vermeyecek der İsa Mesih. Bu evet bir gölge görünümü aynı zamanda kendisinin öleceği ve bununla bize yaşam vereceği ile ilgili, ama öyle değil midir hayatımızda da? Neye elimizi atsak, bir şeylere başlasak aslında bir tohum ekeriz. Neyi dilesek, düşünsek, dua etsek aynı şekilde o bir süre uyur. Bu süreçte de acı ve sıkıntı olabilir. Dayanma gücü gerekebilir, sabır ve tekrar tekrar tövbe gerektirebilir; ama ondan sonra onun neye dönüştüğünü görmeye başlarız.

Yazan: Senem Ekener

Senem Ekener
Tarafından yayımlandı
Senem Ekener
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 163

Kendimize Gelmek

İncil’de İsa’nın anlattığı “Kayıp Oğul” benzetmesinde gözden kaçırılması kolay bir ifade vardır. Öykünün dönüm noktasında...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 136