Terrence Malick’in yazıp yönettiği 2011 yapımı filmin baş rollerinde; Brad Pitt, Sean Penn, jessica chastain yer almış.
Film 1950’li yıllarda Waco-Texas’da geçen hikayede, oğullarını kaybeden O’Brien ailesinin yaşadığı dram etrafında dönüyor. Otoriter baba ve üç oğlu, özellikle büyük oğlu arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Maddiyat ve maneviyat ya da filmin diliyle söylemek gerekirse erdem ve doğa karşı karşıya gelirken, görsel açıdan dikkat çekici sahneler de tüm bu hikâyeye eşlik ediyor. Bay O’Brien’ın sert, hayatta kalmacı tavrıyla maddi tarafı temsil ederken, Bayan O’Brien’ın besleyici, sevgi dolu tavrıyla somutlaşan maneviyat yolunu izleyicilere sunuyor. Bu karşıtlık, insan yaşamını ve deneyimlerini nasıl şekillendirdiğini, etkilediğini oldukça güzel bir şekilde resmeden filmin temel motifi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yazıda filmin sembollerle dolu olması, bu sembollerin nerelere denk geldiği konusu üzerinden daha çok, ki bunu internette kolaylıkla bulabilirsiniz, biraz daha birlikte yönetmen Terence Malik’in hayat öyküsüyle filmin benzerlik taşıması benim ilgimi çeken detay oldu. Üç erkek kardeşten en büyüğü olan Malik’in kardeşlerinden biri çok iyi gitar çalar. Hatta bunun için evden ayrılıp İspanyol bir müzisyenle çalışmak üzere İspanya’ya gider. Fakat çalışmaların üzerinde baskı yapması sebebiyle ellerini bilerek kırar ve babası yanına destek için gitse de sonunda kardeşi intihar eder. Ailesi Oklahoma’da yaşamasına rağmen, kendisi Waco-Texas’da yaşar. Felsefe okur, eğitimler verir ve makaleler yazar. St Stephen’s Episcopal School mezunudur. Tüm bunlara baktığımızda hem genel olarak filmlerine konu olarak seçtiği başlıkları, ama özellikle bu filmle ilgili seçtiği tema ve konuyu işleme şeklini anlamak böylece çok kolay olur.
“Erdemin yolunu seçenler asla pişman olmazmış derler. Her ne gelirse! Tanrı’nın yolunu seçen; kendini memnun etmeye çalışmaz, hafife alınmayı, unutulmayı, sevilmemeyi kabullenir. Hor görülme ve yaralanmaya katlanır. Bize Tanrı’yı seven hiç kimsenin sonunun kötü olmayacağını öğrettiler. (Ne olursa olsun Sana bağlı kalacağım.)”
Film erdemin içeriğini bize sunarak başlarken bir sonraki olacak olana da bizi hazırlar gibidir. Tanrı yolunu seçmiş olmamızın bu dünyanın acılarından muaf olduğumuz anlamını çıkarmamız mümkün değildir ve O’Brien ailesinin bir oğullarının öldüğünün haberini aldığında yukarıdaki sözler de adeta havada asılı kalır. Bayan O’Brien kaybettiği oğlunun artık Tanrı’nın ellerinde olduğunu söyleyerek onu teselli eden sözlere çok haklı bir yanıtla karşılık verir.
“Zaten orada değil miydi?”
Elbette burada birbirimizi nasıl teselli ettiğimiz, yas tutan kişilere nasıl yaklaşmamız gerektiği sorusu önem kazanır. Fakat başka bir çocuğun boğulma sonucunda ölüm sahnesi daha vardır ki, neredeyse benzer bir paralellikle Tanrı’ya karşı anlaşılır bir yakarış, bir karşı duruşla bu sefer ailenin en büyük oğlu karşımızda durur.
“Sen neredeydin? Bir çocuğu öldürdün. Bir çocuğun ölmesine izin verdin. Sen iyi değilsen ben neden iyi olayım?”
Dünyadaki acının kaynağını o büyük üçgenin başlangıcı Tanrı olma gibi olma isteğiyle Şeytan, bu isteğe ayak uyduran ve yandaşlık eden insan ve ona büyük bir armağan olarak verilmiş özgür irade… Yaşadığımız acılar her zaman bizim seçimlerimiz olmasa da yan etkisini yaşarız. Bu dünyadaysak sadece bu seçimlerden değil, dünyadaki günahın sonuçlarından da etkileniriz. Parametreler fazladır ve bizler de acıdan muaf olmadığımızı biliriz. Acı dediğimiz zaman Kutsal Kitap’tan hemen en bilindik bölüm gelir aklımıza, filmin başlangıç sözlerini oluşturan Eyüp. Eyüp iyiliğinin sonucunda tüm yaşadıklarını sorgulamaya başlar. Arkadaşları onun iyiliğinden şüphe etseler de Rab hepsini susturur. Asıl olan Eyüp’ün, yaşadığı her şeye rağmen, Tanrı’ya göstereceği sadakattir.
Yaşadığımız acılara bakabilmek, ne yaşadığımızı anlayabilmek ve onları kabul edebilmek iyileşme yolundaki ilk basamaklardır. Fakat gerçek ve köklü iyileşme bunları Tanrı’ya teslim edebilme gücünü yeniden bulabilmekle gelecektir. Tanrı’yı tamamen çözemeyecek ve anlayamayacak olduğumuzu düşündüğümüzde, her durumda O’nun bilgeliğine ve adaletine güvenmemiz gerekir. Bunun için ihtiyacımız olan anlayış, güç ve cesaret yine Tanrı’nın kendisinden gelecektir.
Yazar: Serda Ayık Sez