“Özde Hristiyanlık” C.S. Lewis’in Haberci Yayınlarından çıkan ve Levent Kınran tarafından Türkçeye kazandırılan kitabıdır. Kitap dört bölümden oluşur. Her bölüm bir öncekinin üzerine inşa edilerek devam eder. Yazar Tanrı’nın varlığına dair ahlaki bir argümanla kitabına başlar ve Hristiyan doktrinlerinin detaylı açıklamalarıyla devam eder.
“Ahlak Yasasının yalnızca içgüdülerimizden biri olmadığını görmenin başka bir yolu da şudur: İki içgüdü birbiriyle çatışma içindeyse ve bir canlının zihninde yalnızca bu iki içgüdü varsa elbette güçlü olanı kazanacaktır. Ancak Ahlak Yasasının en çok bilincinde olduğumuz anlarda, bize zayıf olan güdünün tarafını tutmamızı söyler.
……………
Ahlak Yasası, bir içgüdü ya da içgüdülerden oluşan bir birleşim değildir. İçgüdülerimize yön veren ve doğru notayı çalmamızı (iyilik ya da doğru davranış dediğimiz notayı) sağlayan olgudur.” (s.22-23)
Lewis’in teolojik fikirleri benzetmeler ve metaforlar kullanarak anlatması okuyucu için konuyu hem daha anlaşılır hem de daha akılda kalıcı kılar. Kitabında bahsettiği birçok konu her dönemde sorulara maruz kalan teolojik kavramlardır. Yazar tüm bu sorulara ustalıkla cevap vererek kitabının her bölümünde okuyucuyu düşünmeye ve belki de çok uzağında durduğu konulara yakından bakma cesareti göstermeye davet eder.
“Bir şeyi insanların seçimine ve isteğine açık bırakırsanız, yarısı onu yapmaz. Bu durum sizin isteğiniz değildir, ama sizin isteğiniz bu duruma yol açmıştır.
…………….
O halde Tanrı, onlara neden özgür irade verdi? Çünkü özgür irade kötülüğü mümkün kıldığı halde sevgiye, iyiliğe ve sevince değer kazandıran tek şeydir. Robotlardan oluşan, makineler gibi işlev görev canlıların dünyası yaratılmaya değmeyen bir dünyadır. Tanrı’nın insanlar için tasarladığı mutluluk, onların hem kendisine hem de birbirlerine gönüllü olarak özgürce, sevgiyle ve zevkle bağlandıkları bir dünyadır. Böyle bir dünya kadın ile erkek arasında hayal edilebilecek en ateşli aşkı bile gölgede bırakır. İşte bunun için insanların özgür iradeye sahip olmaları gerekir.
…………
Bir canlı ne kadar zeki, güçlü ve özgür yaratılırsa, iyiliği seçtiğinde o kadar güzel olacaktır, ama kötülüğü seçtiğinde de o kadar berbat.” (s.53-55)
Sadece Hristiyanlık için değil, ama bir inancı yaşarken de temelde neye ihtiyacımız olduğunu net bir şekilde çerçevelendirir Lewis. Bunun basit bir tanımdan çok öte, bir eğitim, bir değişim meselesi olduğunun altını da net bir şekilde çizer.
“İman dediğimiz şey, mantığımızın bir ara kabul etmiş olduğu şeylere değişken duygularınıza karşın sımsıkı sarılabilme sanatıdır.
………
Duygularınızı dizginleyip olmaları gereken yerde tutmazsanız ne iyi bir Hristiyan ne de iyi bir ateist olabilirsiniz. İnançları hava durumuna ya da sindirim sisteminin düzgün işlemesine bağlı olan, sağa sola sürüklenip savrulan kişi olursunuz. Bu nedenle imanla ilgili alışkanlıklarımız eğitimden geçmelidir.” (s.129-130)
Tanrı’nın yasalarına uyma çabamızın gerekliliği, bu gerekliliğin yüreklerimizde yaptığı dönüşümü ve aslında Tanrı’nın beklentisinin tam da bu olduğunu bilenler için yeni bir tanım olmasa da, bu tanımın arkasındaki gerçeğin netliği bilmeyenler için şaşırtıcı, bilenler için de değerli bir hatırlatma olur.
“Tanrı’nın yasalarına uyamadığımızı görebilmek için öncelikle uyma yolunda kendi gücümüzle, canla başla çaba göstermeliyiz. Çünkü hakikaten böyle bir çaba göstermedikçe kafamızın bir köşesinde, belki sonraki denemede başarabilirim, gibi bir düşünce olacaktır. Tanrı’ya giden yol, sürekli daha büyük bir çaba göstermeyi gerektiren bir ahlak mücadelesi yoludur. Ama diğer yandan bizi Tanrı’ya döndürecek olan asıl etken o çaba değildir. Kişi asıl can alıcı bir noktaya o çabaların sonunda gelir. Tanrı’ya yaklaşıp “Ben yapamıyorum, sen yapmalısın” diye yakarır.” (s.136)
Yazar kitabında Hristiyanlığın temel kavramlarını açıklarken, aynı zamanda onun dönüştürücü gücünü ve önemini de ortaya koymaya devam eder.
“Hristiyan yaşamındaki gerçek sorun, insanların genellikle hiç beklemedikleri bir yerde başlar. Sorun sabahları gözünüzü açtığınız dakikada başlar. O günle ilgili türlü arzu ve umutlar vahşi hayvanlar gibi üzerinize çullanır. Dolayısıyla, sabahları yapmanız gereken, hepsini itip uzaklaştırmak, diğer sesi dinlemek, diğer bakış açısına odaklanmak, daha büyük, daha kuvvetli ve daha sessiz olan yaşamın içinize akmanıza izin vermektir. Bu mücadele gün boyunca devam edip gider. Doğal kaygılara ve korkulara sırt çevirmek, rüzgârdan kaçmak gerekir.” (s.182)
C.S. Lewis bu kitabıyla Hristiyan inancının derin ve etkili bir savunusunu yapar. Her bir bölüme daha da merakla yaklaşan okuyucuya değerli bir başucu kitabı hediye eder. Böylelikle okuyucu Hristiyan inancının tüm önemli köşe taşlarına doğru keşif dolu bir yolculuğa çıkar.
“Vermediğiniz hiçbir şey sizin olmayacak. İçinizde ölmeyen hiçbir şey, ölümden dirilmeyecek. Kendinizi ararsanız, uzun vadede bulacağınız yalnızca nefret, yalnızlık, umutsuzluk, öfke, yıkım ve çürüme olacaktır. Ama İsa Mesih’i ararsanız, yalnızca O’nu değil, O’nunla birlikte her şeyi bulacaksınız.” (s.208)
Yazar: Serda Ayık Sez