Tanrı’yı Sabırla Beklemek

Bölümü oynat

Tomáš Halík’in “Tanrı’yı Sabırla Bekelemek: Zakkay’ın Öyküsü Bizimle Devam Ediyor” kitabı Yeni Anadolu Yayıncılık, 2014 yılında çıkan ve İbrahim Kapaklıkaya tarafından Tükçe’ye kazandırılmış kitabıdır. Katolik bir rahip, filozof ve sosyolog olarak tüm bu birikimlerinden yararlanan Halík, hem inananlara hem de şüphecilere hitap eden düşündürücü ve entelektüel açıdan okuyucuda bambaşka kapılar açan bir eser ortaya çıkarır. Halik kitabında modern zamanda iman, şüphe ve Tanrı arayışı üzerine farklı bir bakış açısı sunar.

Kitabına konu olan Zakkay’ın hikâyesine olan bakış açısını ve bu hikâyeyi kullanma sebebini kitabının ilk satırlarında aslında tüm Kutsal Kitap için uygulayabileceğimiz bir açıklama ile yapar.

“Kutsal Kitap bizi yalnızca tanımlar ve teorik sistemler yoluyla değil, aynı zamanda öyküler yoluyla, uzun ve kısa dramalar yoluyla -Zakkay’ın öyküsü ve daha binlercesi gibi- hakikate götürür. Kutsal Kitap’taki öyküleri anlamamızın en iyi yolu; onların içine girmek, o öykülerle -en azından antik Yunan’daki dini tiyatroların katılımcıları gibi- hemhal olmak ve öyküleri, duygusal boşalmalar, kendi dönüşümlerimiz yoluyla yaşamaktır.” (s.32)

Halík’in kitabının en çarpıcı yönlerinden biri, inanca çok kapsayıcı açıdan yaklaşmış olmasıdır. Şüpheyi ruhani yolculuğun ayrılmaz bir parçası olarak görür. Bu bakış açısı, İsa’yı görebilmek için bir ağaca tırmanan vergi tahsildarı Zakkay’ın hikâyesinde özetlenmiştir. Halík, İncil’deki bu anlatıyı inancın çevresinde yer alanlar için bir metafor olarak kullanır ve Tanrı arayışının genellikle belirsizlik ve sorgulama alanlarında başladığını vurgular. Halik için İsa’nın dünyanın kıyısında yer alanları seçmesi de tam da bu yüzdendir.

“İsa’nın kendi nuruyla girdiği dünya hastalıklı, boş ve içe dönük -kalbi olmayan- bir dünya idi…

Böyle bir dünyada birçok kimse kendisini çobansız koyun gibi terk edilmiş hissediyordu. İsa’nın kendisi de başını dayayamadığı bu dünyada sığınacak bir yurt bulamamıştı. Bu nedenle her şeyden önce “kıyıdaki insanlar”la konuşuyor ve onlarla özdeşleşiyordu.” (s.35)

Yazar metafor ve benzetmelerle zenginleştirdiği kitabıyla, okuyucuları derinlemesine düşünmeye davet eder. İster Tanrı’nın sessizliğini, ister dini deneyimin doğasını, isterse de inanç ve akıl arasındaki etkileşimi tartışıyor olsun, Halík’in içgörüleri hem düşündürücü hem de derindir. Sekülerizmin zorluklarına, ateizmin yükselişine ve modern dünyada pek çok kişinin hissettiği manevi boşluğa değinir yazar. Dolayısıyla bunları reddetmek yerine, temsil ettikleri gerçek mücadeleleri ve soruları kabul ederek onlarla yakından ilgilenir. Bu da yazarın çok çeşitli bir kitleye hitap etmesini sağlar.

“Bu “yeni kurtuluş teolojisi”nin içsel kurtuluş teolojisi -ister kendisini sorgulamayan ateizmin kesinlikleri, isterse yüzeyde keskinleşen dindarlığın kesinlikleri olsun, dine ilişkin tüm “kesinliklerden” kurtuluş- olmalıdır. Paul Tillich asıl ayrışma çizgisinin, kendilerini inanan olarak görenlerle inançsız olarak görenler arasında olmadığını, Tanrı’nın kayıtsız kaldıkları -bunlar “kayıtsız ateistler” ya da geleneksel Hristiyanlar olabilir- ile “Tanrı sorunu” ile varoluşsal olarak ilgilenenler -bunlar Tanrı’nın tutkulu arayıcıları (mistikler gibi), “Tanrı’yla boğuşan” insanlar (tıpkı Nietzsche gibi) ya da imana susamış olmalarına rağmen şu ana kadar herhangi bir din biçiminde kendilerine yer bulamamış olanlar olabilir- arasında olduğunu savunmaktadır.”(s.41)

Halík kitap boyunca ruhani yolculukta sabrın önemini vurgular. Hem inananların hem de inanmayanların Tanrı’nın gizemine karşı sabırlı bir açıklık geliştirmeleri gerektiğini, inancın durağan bir hedef değil, devam eden bir büyüme ve keşif süreci olduğunu kabul etmeleri gerektiğini savunur. Bu sabır teması, anlık tatminler ve yüzeysel cevaplarla çevrili olduğumuz bu çağda özellikle önemlidir ve derin, sürekli düşünmeye yönelik oldukça çarpıcı örneklerle önemli bir çağrı sunar.

“Nietzsche, tüm yaşamı ve eserlerinde, bir Don Kişot, hazin yüz ifadeli şövalye idi. Tuhaf bir şekilde sona eren mücadelesi esnasında elde ettiği cevaplara katılmasak da, en azından onu bu cevaplara iten soruları görmezden gelmemeliyiz. İnsanlar doğru cevapları bulamadığında, arkalarında bıraktıkları sorular bizim için daha heyecanlı bir meydan okuma olmalıdır! Birçok Hristiyan’ın Nietzsche’yi çabucak dışladığını duyduğumda ve hepsinin de onun Hristiyanlığa yönelik radikal eleştirilerinin deliliğinden kaynaklandığını söylediklerini duyduğumda, kendi kendime şöyle dedim: “Aslında onların ağzından konuşan Sanço Panço. Oysa Don Kişot’suz bir Sanço Panço dar görüşlü bir hödükten başka bir şey değildir.” (s.233)

Halik kitabıyla ister inanan ister arayan ister şüpheci olsun, okuyucuyu keşif dolu ruhani bir yolculuğa davet eder.

Yazar: Serda Ayık Sez

Admin
Tarafından yayımlandı
Admin
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

Bölüm 169

Huzuru Bulmak

J.P. Moreland’in “Huzuru Bulmak” kitabı 2020 yılında Terapi Kitap’tan çıkan ve Ayşe Ulucak tarafından Türkçeye kazandırılan kitabıdır...

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 170