Evimizin sağlam temeller üzerine kurulu olup olmadığını biliyor musunuz diye sorsalar belki de çoğumuz bu sorunun cevabını hemen veremeyeceğiz. Peki, evimizin sağlam temeller üzerinde olduğunu nasıl anlarız?
Yılın belli dönemlerinde, Bursa’da çok şiddetli bir rüzgâr dağlardan gelerek
şehrin altını üstüne getirir. Bu, güney batıdan esen lodos rüzgârıdır ve öyle
güçlüdür ki, esmeye başladığında 45 kilodan hafif olan her şeyi önüne katıp
sürükleyebilir.
Birkaç yıl önce, mevsimsel lodos fırtınalarından birinde Bursa’da bir okul
binası yıkılarak içindeki altı çocuğun ölümüne sebep olmuştu. Daha sonra
yetkililer, kazanın sebebi olarak suçu okul binasının duvarlarının zayıf
olmasına atmışlardı. Halk, okulun duvarları güvenli inşaat standartlarına
göre yapılmış olsaydı, binanın, lodosun yıkıcı etkisi karşısında ayakta
kalabileceğini ve bu talihsiz kazanın hiç meydana gelmeyeceğini
savunmuştu.
Bir başka kaza da, evlerinin bir bölümünü müzik stüdyosuna dönüştürmüş
olan birkaç müzisyenin başına gelmişti. Duvarlarındaki tuğlaların arasına
sıkıştırılmış gazete parçalarını gördüklerinde yaşadıkları korkuyu bir
düşünsenize! Bu kazada da müteahhit, tasarruf edip projeden daha fazla
para kazanmak için, duvardaki tuğlalar arasındaki boşlukları gazete
kağıtlarıyla doldurmuştu.
Bu ve benzeri durumlar insanın aklına, İsa’nın hikâyelerinden birinde bizi
nasıl uyardığını getirir. Matta 7:24 – 27’de İsa biri akıllı, biri budala olan
iki adamdan bahseder. İki adamın evi de iyi havada sağlam görünmektedir,
fakat her şey fırtına geldiğinde sınanır. Evini kaya üzerine kuran adamın evi
yağmur ve selden sonra sapasağlam yerinde dururken, evini kumun üzerine
kuran budalanınki fırtınadan sonra yerle bir olur.
İsa’nın bu hikâyesini dinleyen ilk dinleyicileri, O’nun neden bahsettiğini çok
iyi biliyordu, çünkü onların yaşadığı bölge, korkunç fırtınalarıyla ünlüydü. Bu
tanıdık benzetme yoluyla İsa dinleyicilerine, öğretilerini dikkate alan ve
O’ndan öğrendiklerini hayatlarına aktaranların hayatının nasıl olacağına dair
canlı bir resim çizer. Kısa yoldan ya da gelişigüzel yapılan diğer bina
projelerinin durumları, hayatın belirsizlikleri karşımıza çıktıkça gözler önüne
serilecektir.
Bu durumda, inancı varmış gibi davrananların, ibadetlerini sadece dua
ederek yapanların ve İsa’ya güvenmek yerine imana iman edenlerin kendini
adamışlığı bile, fırtınalar ve kafa karışıklıklarıyla yerle bir olur. İsa’nın
öğretilerine yalnızca entelektüel bir bağlılık duyan kişiler bile, hayatın
fırtınası geldiğinde, binalarının kimseyi kandıramadığını görürler.
Hezekiel 13:10 – 13 ayetlerinde de, dayanıksız duvarları sıvayan sahte
peygamberlerle ilgili benzer bir uyarı görürüz. Rab herkesi, bir fırtınanın
geleceğine ve o sıva vurulmuş duvarların temellerinin, onu inşa eden
kişilerle birlikte yerle bir olacağına dair uyarır.
Bu benzetmeleri kendi hayatımıza uyarlamamız çok kolaydır. Şu çok açıktır ki
bizler, değişim rüzgârları ve kaosun sürekli olarak ve her yönden
duvarlarımızın temellerine vurduğu bir dönemde yaşıyoruz. Ahlakın
karşısına görecelik çıkarılıyor; inanca şüpheyle yaklaşılıyor; İsa’nın kişiliğine
saygı duymakla dalga geçiliyor ve basit bir yaşam biçimini benimseme
girişimleri sürekli olarak reklamlar ve o reklamlarda verilen ‘daha iyi bir
yaşam’ sözüyle baştan çıkarılmaya çalışılıyor.
Yine de bizim önümüzde bir yol uzanıyor: Akıllı adam gibi olmak istiyorsak
binamızın temellerini kayanın üzerine kurmalıyız. Bunu yaparsak görürüz ki,
bizden bunu yapabilmemiz için beklenen şey, İsa’nın Rab olduğuna
tamamen ve sevgi dolu bir teslimiyettir. Fakat asıl ödülümüz, son fırtına da
geçip güneş tekrar bulutların arasından göründüğünde, evimizin hala
ayakta olduğunu fark ettiğimizde gelir.