Dördüncü yüzyılda Nazianzen’de yaşamış olan Gregory adlı bir Hristiyan
imanlısı, Tanrı’yı anlamanın çok zor, O’nu kelimelere dökmenin imkânsız
olduğunu gözlemlemişti. Gregory, bir yandan bunun imkânsızlığını dile
getirirken, bir yandan da bunu denemememiz gerektiğini ima etmiyordu.
Bu sözleri söylemesinin sebebi, teoloji konusunun aslında sadece bir
konu olduğunu hatırlatmaktı. Bunun anlamı şuydu: Teoloji bir kişinin,
ışığın ve görkemin dünyasına göz atmasını sağlayan riskli bir girişimdi.
Antik çağlarda toplanan, İbraniler kitabındaki imanlı hacıların listelerini
yapan büyük konseyler, tarih boyunca teolojiyle ilgilenmeye cesaret eden
erkek ve kadınlar… Onların her biri ve bizim aramızdan bunu deneyen
her kişi ışığın gizemine gözlerini ancak kısarak bakabilir.
Fakat bunu yapabilmemizin sebebi, ışığın öncelikle karanlığın içinde
parlamış ve bize görebilmemiz için gözler vermiş olmasıdır. Tanrı
kimdir? Tanrı’ya atfedilen özellikler nelerdir? İsa, Tanrı’yla eşit midir
yoksa O’nun gücünün altında mıdır? Üçlübirliğin işleyişini söze nasıl
dökebiliriz? Bunlar, teolojinin temellerinde ve vahyin kalbinde yer alan
sorulardır. Tanrı, kendisinin kim olduğuna dair bazı ifadeler kullanmıştır
ve teoloji, bizim onlarla ne yapmamız gerektiğini araştırır. Bu açıdan
bakarsak, teoloji dünya üzerindeki pratiğe yönelik ender disiplinlerden
biridir. Işığa doğru, Tanrı’nın kişileşmiş haline bakarak ve bize
gönderilmiş olanın farkına vararak bizler de değişir ve tekrar biçimleniriz.
Aslına bakarsanız, kişi bu karşılamaya en başından beri sahiptir. İsrail
halkı Mısır’dan kurtarılmıştır ve onlara Tanrı’nın gücü gösterilmiştir. İnançları, şu güçlü emir üzerine kurulmuştur: “ Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB, tek RAB’dir.”
(Yasa’nın Tekrarı 6:4-5) Yasa’nın Tekrarı kitabının 6. bölümü, 4 ve 5.
ayetleri, Tanrı’nın tek olduğunu ve O’ndan başka Tanrı olmadığını belirtir.
İlk dönemdeki kilise de aynı inancı benimsemiş ve Tanrı’nın tek olduğunu
söylemiştir. Fakat bunun yanı sıra, Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’le
karşılaşmalarının, Oğul aracılığıyla Baba’yı görebilmelerine olanak
verdiğine inanmıştır. “Söz, insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini
Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini gördük.”
(Yuhanna 1:14) Bu karşılaşmaya ek olarak, ilk kiliseye, Pentikost Günü,
Tanrı tarafından dokunulmuştur. “Ansızın gökten, güçlü bir rüzgârın
esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu.
Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini
gördüler. İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları
konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.” (Elçilerin İşleri 2:2-4)
Tarihte, kurtarıcı bir Tanrı’yla karşılaşmak, Mesih’in yüzünde Tanrı’nın
görkemini görmek ve Kutsal Ruh’un varlığı imanlıların hayatında bir
araya geldi ve sonunda Onlar, Üçlübirlik’ten, üçün içindeki birden
konuşmaya başladılar.
Hristiyan teolojisinin sınırlanamaz olduğu şimdiye dek açıkça
görülemediyse, Üçlübirlik üzerine yapılacak herhangi bir çalışma, bu
noktayı açıklığa kavuşturacaktır. Elbette, ışığın bu gizemine bakmanın,
gözlerimizi kör etme ihtimali dışında hiçbir meyvesi olmadığını
söylemeye çalışmıyorum. Tam tersine, bu alanda Tanrı’ya dair
bulunabilecek ilgi çekici ve yol gösterici çok fazla şey vardır. Üçlübirlik
sözcüğü Kutsal Kitap’ta bu ifadeyle yer almasa da, Yeni Antlaşma’da
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un nasıl birlikte çalıştıklarını anlatan birçok
bölüm vardır. Tatmin olabilmek için İsa’dan onlara Baba’yı göstermesini
isteyen Filipus, aldığı cevap karşısında oldukça şaşırmış, ama tamamen
tatmin olmuştur. “İsa ona şöyle dedi: “Bunca zamandır sizinle birlikteyim.
Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür. Sen
nasıl, ‘Bize Baba’yı göster’ diyorsun?” (Yuhanna 14:9) Bu konuşmanın
üzerinden çok geçmeden, İsa öğrencilerine bir söz verir: “Ben de
Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size
başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu verecek. Dünya O’nu kabul
edemez. Çünkü O’nu ne görür, ne de tanır. Siz O’nu tanıyorsunuz.
Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.” (Yuhanna 14:16-17)
Üçlübirlik’e dair bu tip referanslara İsa’nın vaftiz edilişinde, Son
Buyruk’ta, Pavlus’un kiliseye verdiği ilahi hediyelerde, Korintliler’e
söylediği bereketleme sözlerinde ve Petrus’un, Kurtarıcı Tanrı’nın işlerini
tasvir edişinde rastlanabilir.
Yeni Antlaşma’da, mutlak inanç olan tek ve yegâne Tanrı’nın
deneyimlerinde üç kişinin tanımlandığı oldukça açık ve nettir. Fakat bu
üçlü birbirinden nasıl ayrılır? Ve yine de nasıl hala tek olabilir? Ve
birbirleriyle ilişkileri nasıldır? Bu sorular, daha en başından kilisede
ortaya çıkan anlaşmazlıkların kalbinde yer alır ve kilisedeki en eski
mezheplerin ortaya çıkmalarına sebep olmuştur. Savlarını, Kutsal
Kitap’taki metinler ve üçüncü yüzyıldaki Tertulyen’lerin “Kutsal Üçlü”
deyimini kullanımları üzerine kuran İznik grubu Baba’yı, “yerin ve göğün,
görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı”, Rab İsa Mesih’i “ Baba’nın,
tüm zamanların ötesindeki tek Oğlu”, Kutsal Ruh’u da “ Baba ve
Oğul’dan ve Baba’yla Oğul’a tapınılıp onların yüceltilmesiyle ortaya çıkan Rab, Yaşam Veren” olarak tanımlamıştır. Beşinci yüzyılda Augustine,
Üçlübirlik doktrinini daha da geliştirerek kilisenin Kutsal Üçlü içindeki
Tanrı’nın mutlak birliğini görmesine yardımcı olmuştur. Bu üç üyenin,
hem birbirine eşit olarak Tanrı olduğu anlaşılmış, hem de üçü de ayrı
kişiler olarak kabul edilmiştir.
Bugün, geçmişteki ve günümüzdeki kalabalık bir inanlı kitlesi, yani
Hristiyanlar aynı şeyi kabul eder: Bu üç kişinin her birini ayrı ayrı
deneyimlerler, fakat tek bir Tanrı olduğunu bilirler. Tanrı tektir, ama aynı
zamanda üçtür de; Tanrı topluluk içinde ortaya konan tekliktir ve Üçlübirlik doktrini bu ilahi resimde açıkça görülebilir. Üçlübirlik insanların
birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl şekillendirmesi gerektiği konusunda bir örnek teşkil eder. Aslına bakarsanız, bizim Mesih’le birlikteliğimiz ve Üçlübirlik’le
olan bütünlüğümüz hayatımıza hem cennete dair bir boyut, bir umut
katar hem bizlerin şu anda etrafımızdaki hayata uyum sağlayabilmemizi
sağlar. Işığa doğru bu yolculuğa göz atmaya istekli kişiler için,
aydınlanma her zaman Işık’ın kendisiyle başlar. Tanrı, kavranamaz olsa
da gizlenmiş değildir ve Oğul’un görkemi aracılığıyla Kutsal Ruh
tarafından açığa çıkarılır. Aydınlanmanın tek bir kaynağı vardır. Tanrı
tektir; ışığı yaratan Baba, ışığı yayan Kutsal Ruh ve dünyanın ışığı olan
Mesih.
Yazar: Jill Carattini
Çeviri: Senem Ekener