Neden Dua Ederiz?

Bölümü oynat

Hepimizin çok istediğimiz, olması için saatlerce hatta günlerce dua ettiğimiz ama bir türlü gerçekleşmeyen dualarımız mutlaka vardır. Peki, Hristiyanlık inancı dualarımıza nasıl bakar? Yanıtlanamayan dualarımızla ilgili tutumumuz ne olmalı?

İki tip dünya görüşü ile başlayalım: İnsanı tamamen tatmin edemeyecek, tüm sorularını yanıtlayamayacak bir dünya görüşüyle, verdiği yanıtlar sürekli birbiriyle çelişen bir dünya görüşü arasında çok büyük bir fark vardır. İçinde ikilemler barındıran yanıtlarla, sistematik olarak birbirleriyle bağdaşmayan yanıtlar arasında ise, bundan daha büyük bir fark vardır.

Hristiyanlık inancı, dua konusuna bakış açısıyla bir kez daha bu önemli sınavdan hem bir düşünce sistemi olarak hem de verdiği yanıtlar açısından geçer. Özgünlüğünü ve tekliğini her zaman korur. Hristiyanlık, ölmeden önce bütün sorularınızın yanıtlanacağına dair söz vermez, ama verdiği cevaplar, her zaman birbiriyle tutarlıdır. Hristiyanlık öğretisi ve inancı içinde paradokslar olabilir, ama bunlar birbiriyle bağdaşmayan fikirler değildir. Ettiği duaların kabul edilmediğini düşündüğü için Hristiyanlık konusunda hayal kırıklığına uğramış olanların, şimdi söyleyeceklerimi iyice dinlemesi bu nedenle çok önem taşıyor.

Bir gün, bir arkadaşımla, hayatta yaşadığı kalp kırıklıkları üzerine konuşuyorduk. Bana şöyle dedi: “Şu hayatta istediğim birkaç şey vardı. Hepsi için dua ettim ama hiçbiri gerçekleşmedi. Anne ve babamın, en azından ben kendi ayaklarım üzerinde durana kadar yaşaması ve çocuklarımın büyümelerini görmeleri için çok dua ettim. Olmadı. Evliliğimin başarılı olmasını çok istedim. Bu da olmadı. İşimi büyütüp geliştirmek  istemiştim, ama bu da olmadı. Dualarım hiçbir işe yaramadığı gibi, dileklerimin tam tersi gerçekleşti. Bana sakın benim için dua edip edemeyeceğini sorma. Bu tip şeylerin hiçbirine zerre kadar inancım kalmadı.”

Onu dinlerken, içimde iki duygu oluştu. Bunlardan ilki, gerçek bir üzüntüydü. Karşımdaki kişi denendiğini, kendi üzerine düşen her şeyi yaptığını ama Tanrı’nın, anlaşmanın kendine düşen kısmını yerine getirmediğini hissediyordu. İçimdeki ikinci his, çaresizlikti, çünkü ona yardım etmek istiyor, ama nereden başlayacağıma karar veremiyordum.

Bunlar, her şeyin üzerinde, her şeye gücü yeten ve kişisel bir Tanrı’ya duyulan inancın keskin köşeleridir. Birçoğumuz Tanrı’nın bizi, istemeye hakkımız olduğunu düşündüğümüz şeyler konusunda yüzüstü bıraktığını hissederiz. Bu durumda da öfkelenerek ya da kendimizi geri çekerek tepki veririz. Tanrı’dan beklentilerimizin çok yüksek olduğunu düşünüp kendimizi suçlu da hissedebiliriz. Tanrı’nın dualarımızı yanıtlamamasının sebebinin, bizdeki bir eksiklik olduğunu düşünürüz. Kendimizi, Tanrı’dan dilediği her şey gerçekleşiyormuş gibi görünen kişilerle kıyaslayabilir ve Tanrı’nın, neden diğer insanlar gibi bizim dualarımızı da kabul etmediğini merak ederiz. Ve bazen, Tanrı’ya karşı duyduğumuz bu hayal kırıklığının büyümesine ve yavaş yavaş inancımızı eksiltmesine engel olamayız. Böylece yıllar geçer ve biz inancımızdan gitgide uzaklaşırız.

İngiliz yazar ve düşünür G. K. Chesterton, Tanrı’ya inanmak zor gelmeye başladığında, insanların genel eğiliminin başka şeylere yönelmek olduğunu söyler. “Fakat” der yazar “insanlar böyle bir durumda tam olarak neye yönelebilirler?” Şüpheci ya da inancı konusunda hayal kırıklığı yaşamış kişilere göre, Chesterton’ın bu sorusuna verilebilecek en açık cevap, inanmayı bırakıp, kendi hayatının sorumluluğunu eline almak ve hayatını, kendi elinden geldiğince iyi yaşamaya çalışmaktır.

Ancak yazar şunları da belirtir: “Bizim dünyamızın asıl sorunu, mantıksız olması değildir; ama dünyamız, mantıklı bir dünya da değildir. En büyük sorun, neredeyse mantıklıymış gibi görünüp aslında hiç mantıklı olmamasıdır.”

Chesterton haksız sayılmaz. Hayat hakkında sadece bazı şeyler mantıkla kavranabilir, fakat bazı şeyler için, mantıklı açıklamalar çok yetersiz kalır. Bu nedenle dua, ona en çok ihtiyaç duyduğumuz anlarda, yüreğin bastırılamayan çığlığı haline gelir. Duasının kabul edilmediğini hissettiği için Tanrı’yı terk eden  insanlar vardır. Ama bu kişilerin tersine, hayatının vazgeçilmez bir parçası olarak dua eden kişiler de vardır ki bu kişiler yanıt alamadıklarında bile dua etmeyi sürdürürler. Çünkü onların inancı sadece duanın gücüne değil, aynı zamanda Tanrı’nın karakterine ve bilgeliğine karşı duydukları güvenden kaynaklanır. Bu tip duaların odak noktası Tanrı’dır ve böyle kişilerin  ayakta kalmasını sağlayan ve imanlarını koruyan şey de budur.

Bu nedenle dua sadece bir şeyler istemek ve bunları elde etmekten ibaret değildir. Bundan çok daha karmaşık ve derin bir kavramdır. Dua, Tanrı’nın sözüne güvendiğimizi gösteren ve bizi ayakta tutan bir olgudur.

Admin
Tarafından yayımlandı
Admin
Tartışmaya katılın

Diğer makaleler

FideCultura

Son eklenenler

Bölüm 178