Üçlübirlik Problemi ve Hristiyan Teizminin Eleştirisi Üzerine (2. Bölüm)

Bu değerlendirme yazı dizisinin ilkinde, sevgili Enis Doko’nun mantıksal Üçlübirlik problemi konusundaki düşüncelerini çok kısa bir şekilde değerlendirmiştim. Bu yazıda ise Enis Hocanın Üçlübirlik Tanrı öğretisine Hz. İbrahim üzerinden yaptığı teolojik itirazı kısaca değerlendirmeye çalışacağım. Fakat bundan önce bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Enis Doko videonun devamında mantıksal probleme ilişkin şöyle bir ifade kullanmaktadır:

“Bu yedi önermeyi çelişkiye düşmeden kabul etmek mümkün değilmiş gibi gözüküyor. Bu da üçleme kavramının çelişik (bir) kavram olduğu anlamına geliyor. Bu tabii, benim fark ettiğim bir durum değil ya da Müslümanların fark ettiği bir durum değil, din felsefesi literatüründe bu “Logical Problem of Trinity” (yani) üçlemenin mantıksal sorunu olarak biliniyor, tartışılıyor. Dolayısıyla Hristiyanlar da bu problemin farkında. Şimdi burada hakkını teslim etmemiz lazım Hristiyan filozoflar bu problemi çözmek için ciddi ter dökmüşler, çalışmışlar. Benim bildiğim en azından on tane farklı çözüm önerisi var. İşte William L. Craig’in, Richard Swinburne’ün… İşin gerçeği şu, bütün bu çözüm önerileri ya ortodoks Hristiyanlığın (doğru öğretinin) dışına çıkmayı gerektiriyor. Mesela Swinburne’ün uygulaması aslında tri-teizme götürüyor çözümü, üç ayrı tanrının varlığına götürüyor -ki bu tabii geleneksel hiçbir Hristiyanın kabul edebileceği bir yaklaşım değil. Dolayısıyla çoğu çözüm önerisi bir şekilde bu kriterleri ortadan kaldırmaya, yani geleneksel Atanasyus konsilinin (doktrininin) kararlarını devre dışı bırakmaya gidiyor. Bu kararları olduğu gibi kabul edip çelişkiden çıkmayı başaran tek bir yaklaşım biliyorum. O da Peter van Inwagen’in, en azından bana öyle geliyor…”[1]

Açıklamasını biraz uzunca alıntıladım fakat Enis Hoca’nın düşünce geçişini anlamada ve başka bir yerde geçen açıklaması ile ilişkisi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Burada şöyle ilginç bir detay var. Eğer Enis Doko’nun “Dahi ve Dindar: Isaac Newton” adlı kitabını okuduysanız, ilginç bir detay ile neye işaret ettiğimi anlayabilirsiniz. Kitabın yeni baskısında (Haziran 2020) var olmayı sürdüren bir iddia var:

“Bu 7 önermeyi mantıksal çelişkiye düşmeden bir arada kabul etmek imkânsızdır. Hristiyan teologlar genelde üçlemeyi çeşitli örneklerle açıklamaya çalışırlar (piramidin üç yüzü veya üç başlı köpek gibi). Ancak bu örneklerin hiçbiri bu yedi önermeye birebir uymaz.”[2]

D&R - Kültür Sanat ve Eğlence Dünyası

Bu kadar kesin bir şekilde bu problemin çözümsüz olduğunu söyleyen ifadelerin sadece bir ay sonrasında Enis Hoca videodaki açıklamalarında bir tür ikilem yaşamaktadır. Şöyle ki videodaki ifadeleri bir taraftan Üçlübirlik kavramının çelişkili olduğuna işaret ederken diğer taraftan sanki bu kanaatinden vazgeçmiş gözükür, çünkü videodaki ifadesinde en azından bir çözümün başarılı olduğunu söyler. Mantıksal problemin ortadan kalkması için halihazırda tek bir olası çözüm bile yeterli sayılmaktadır. Dolayısıyla Üçlübirlik öğretisinin çelişkili olduğunu iddia etmeye devam etmek pek mantıklı bir tercih olmayacaktır.

Çözüm Önerileri ve Ortodoks Öğreti

Bu son alıntıdaki diğer bir ilginç nokta ise (kardeşimin dikkatimi çektiği üzere) sevgili Enis Doko’nun hem çözüm önerilerinin çoğunun ortodoks (yani doğru/kabul gören öğreti) olmadığını söylemesinde, diğer taraftan da video içerisinde Üniteryan adlı bir grubu Hristiyanlığın bir uzantısı olarak görmesindedir. Kanımca bu pek tutarlı bir yaklaşım değildir, çünkü bu grup Hristiyanlığın temel öğretilerini kabul etmez.[3] Dolayısıyla hem Üniteryanları Hristiyan olarak tanıtmak hem de Üçlübirlik ile ilgili çözüm önerilerini ortodoks inancın dışında bırakmak “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” durumudur. Yeri gelmişken söylemeliyim ki ne Üniteryanlar ne Yehova Şahitleri ne de Mormonlar Hristiyan olarak tanımlanabilecek bir yeterliliğe sahip değildir, çünkü bir kişiyi Hristiyan yapan temel inanç esaslarını kabul etmemektedirler.[3] Elbette bu ayrı bir tartışma konusudur. Burada söylemek istediğim şey tabi ki politeizm iması olan çözümleri savunmak da değildir; ama meseleye yaklaşımdaki tutarlılığın öneminin altını çizmektir.

Üçlübirlik ve Teolojik İtiraz: Hz. İbrahim Örneği

Ayrıca sevgili Enis Doko, “Bir Hristiyan’ın kolaylıkla Hz. İbrahim’in Tanrı’nın Üçlübirlik olduğuna inandığını söylemesinin çok zor olduğunu” iddia eder. Bir başka deyişle, Hz. İbrahim’in Üçlübirlik öğretisini ya da kavramını bilmemesi nedeniyle Üçlübirlik Tanrı’ya inanmadığı iması vardır. Açıkçası bu çok zayıf bir iddiadır. Bunu birkaç nokta üzerinden şöyle izah edeyim. Tevrat’ta Tanrı, Musa’ya şöyle der:

“İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a Her şeye Gücü Yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi RAB adıyla tanıtmadım.”
Mısır’dan Çıkış 6:3

Tanrı, İbrahim’e kendisini her şeye gücü yeten Tanrı (el shadday) olarak tanıttığını söylerken RAB yani YHWH adıyla tanıtmadığını söyler. Eski Antlaşma’da Türkçeye büyük harfler ile RAB olarak çevrilen kelime Tanrı’nın özel ismi olan ve YHWH harflerinden oluşan Yahve ismidir. Mısır’dan Çıkış 3:14’te Tanrı, Musa’ya kendi adını açıklarken bu ismi kullanmıştır. Şimdi buradan hareketle Hz. İbrahim’in YHWH Tanrı’ya inanmadığını, Onu tanımadığını söyleyebilir miyiz? Sanırım buna vereceğimiz yanıt olumsuz olacaktır. Eski Antlaşma’da Tanrı’nın kendisi de bunu tasdik ederek kendisini İbrahim’in Tanrısı olarak tanıtır:

“İsrailliler’e de ki, ‘Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı RAB gönderdi.’ Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım.”
Mısır’dan Çıkış 3:15


Dolayısıyla bir kişinin kimliğine dair belirli bir bilgiden mahrum olmak bu kişiyi hiç tanımadığımızı ya da o kişiyi bilmediğimizi göstermez. Bunu bir örnek ile somutlaştırabiliriz Düşünün ki üniversiteye yeni başlamışsınız ve arka sıranızda oturan öğrenci ile arkadaş oluyorsunuz ve birlikte zaman geçiriyorsunuz. Bu öğrencinin aynı zamanda ünlü bir basketbol takımının altyapısında genç kadroda profesyonel basketbolcu olduğunu ama sizin bunu bilmediğinizi varsayalım. Şimdi sizin bu bilgiye sahip olmadığınızı düşündüğümüz de bile bu kişiyi tanımadığınızı, bu kişiye dair bir inancınızın olmadığını ya da bu kişi ile bir arkadaşlık ilişkisine sahip olmadığınızı söyleyebilir miydik? Sanırım bu soruya da vereceğimiz yanıt olumsuz olacaktır.

Superman (Kal-El) - Clark Kent Arasındaki Farklar - WEBKENTi

Aslında klasik özdeşlik örneklerinde kullanılan bir örnek de bize yardımcı olabilir. Clark Kent ile aynı ofiste çalıştığınızı hayal edin. Ne güzel olurdu değil mi? Neyse, bunu bir kenara bırakalım. Aynı gazetede çalışıyorsunuz fakat tabii onun Süpermen olduğundan bihabersiniz. Bu durumda onun ismini ya da süper güçlerini bilmediğiniz için onu hiç tanımadığınızı söyler miydiniz? Elbette hayır! Bu sadece onu tümüyle tanımadığınız anlamına gelirdi. Buna karşın Clark Kent size bir şey söylediğinde ve bana güven dediğinde ona olan güveniniz aynı zamanda Süpermen’e olan güveniniz olacaktır. Dolayısıyla bir kişi hakkında tüm bilgiye sahip olmamak onu tanımadığınız ya da ona güvenmediğiniz anlamına gelmeyecektir. Hem teolojik olarak yukarıda verdiğim örnek ayette hem de durumu tasvir eden analojilerde görüleceği üzere Hz. İbrahim Tanrı’nın Üçlübirlik doğasından bihaber olsaydı bile onun yine de Üçlübirlik olan Tanrı’ya iman ettiğini söylemeye engel olan hiçbir şey yoktur.

İkinci olarak, Enis Doko’nun iddiasında bir tür “sessizlikten argüman oluşturma” göze çarpmaktadır. Kutsal Yazılar, İbrahim konusunda bize böyle bir bilgi vermemiş olsaydı bile bu mantıksal olarak İbrahim’in Tanrı’nın Üçlübirlik olduğuna inanmadığı ya da O’nu bu şekilde tanımadığı anlamına gelmezdi.[4] Dolayısıyla İbrahim’in Üçlübirlik Tanrı’yı bilip bilmediği konusu spekülasyona açıktır.

Hazır spekülasyon konusu açılmışken Eski Antlaşma’da bazı metinlerin Üçlübirlik bir perspektiften yorumunu yapan kilise babaları olmuştur. Bu metinlerden birisi de Yaratılış 19:24 ayetidir.[5] Metnin bağlamını anlamak açısından şu bilgiyi verebiliriz. Bir önceki bölümde İbrahim’i üç kişinin ziyaret ettiği bize aktarılmaktadır. Sonraki bölümün (yani 19. bölümün) başlangıcında ise bu üç kişiden ikisinin melek olduğu ve Sodom ve Gomora şehrine gönderildiği görülür. Bununla birlikte metin bize İbrahim’in yanında kalan diğer kişinin ise YHWH Tanrı olduğunu söyler (18:22; krş. 19:1).

Abraham, the Patriarch of Three Faiths | My Jewish Learning

Abraham and the Angles” by Aert de Gelder (Wikimedia)


Bu bölümde, Yaratılış 19’da açık ve net olan bir durum söz konusudur. Metinde okuduğumuz üzere eğer İbrahim’i ziyaret eden kişilerden birisi RAB yani YHWH olarak adlandırılıyorsa, o zaman Tanrı’nın belirli bir formda İbrahim’i yani insanlığı ziyaret etmesinin mümkün olduğu sonucu çıkmaktadır.[6] Dolayısıyla Eski Antlaşma’nın Enkarnasyon öğretisi için bir temele sahip olduğunu ileri sürebiliriz. Bazı kilise babaları İbrahim’e görünen kişinin Oğul Tanrı olduğunu ileri sürmüşlerdir.[7] Eğer durum böyle ise o zaman bu da örtük olarak Üçlübirlik öğretisine dayanak sağlayacaktır. Aslında Eski Antlaşma içerisinde çeşitli yerlerde tanrısal doğa içerisindeki bir tür çoğulluğa dair açık imaların olduğu yerler vardır.[8]

İşin daha da ilginç kısmı ise hem Eski Antlaşma’da hem de Yeni Antlaşma’da Tanrı’yı görüp de yaşamanın mümkün olmadığı vurgusu vardır.[9] O zaman Eski Antlaşma döneminde Tanrı’yı gören insanlar için ne diyeceğiz? O zaman İbrahim kiminle konuştu?[10] Eski Antlaşma’da birçok başka ilginç detay söz konusudur. Bu detaylar örtük bir şekilde tek Tanrı’nın doğasına dair bir imaya sahiptirler. Sadece basit bir örnek vermek gerekirse, Mısır’dan Çıkış 3:14’te YHWH Tanrı’nın kendisini yanan çalıdan Musa’ya açıkladığına şahit oluruz. Sanırım birçok kişi bu olayı hatırlar. Fakat orada enteresan olan bir başka detay daha vardır. Bölümün başında ikinci ayette, Rab’bin Meleğinin (mal’âk) Musa’ya göründüğünü söylerken bir anda dördüncü ayette bu kişi RAB tanımlamasıyla konuşmaya başlar. Rab’bin Meleği olarak adlandırılan gizemli kişi Rab’bin bir meleğinden oldukça farklıdır ve Eski Antlaşma’da bu kişinin geçtiği bazı pasajlarda bu kişinin RAB olduğu işaret edilir. Sözün özü, Eski Antlaşma üzerinden teolojik bir argüman oluşturulurken meselenin birçok akademisyenin dediği kadar basit olmadığı ve aynı zamanda Üçlübirlik bir Tanrı anlayışına kapıyı kapatmadığı görülmektedir.

Devam yazısının bu bölümünde sevgili Enis Doko’nun Üçlübirlik öğretisi açısından Hz. İbrahim ile ilgili öne sürdüğü teolojik iddiayı ele alıp inceledik. Bir sonraki yazıda (yani bu yazı dizisinin son bölümünde) ise yine Enis Doko’nun açıklamaları üzerinden Üçlübirlik öğretisinin gerekçesiz, dayanaksız bir öğreti olup olmadığını inceleyeceğiz.

Yeşua Özçelik

Dipnotlar:
[1] https://www.youtube.com/watch?v=sA9xwO5iQgo&t=69s&ab_channel=EnisDoko

[2] Enis Doko, Dahi ve Dindar: Isaac Newton, İstanbul, İstanbul Yayınevi, 2020, s. 119. Erişim Adresi: http://www.enisdoko.com/wp-content/uploads/2020/07/Dahi-ve-Dindar-Yeni_BASKI.pdf

[3] Hristiyanlığın temellerine ilişkin faydalı bir kaynak için bkz. John Stott, Hristiyanlığın Temelleri, Haberci. Erişim Linki: https://www.habercikitaplar.com/tr/kitaplar/hristiyanligin-temelleri

[4] Birçok Hristiyan ilahiyatçı Üçlübirlik öğretisinin kademeli olarak açıklanan bir gizem olduğunu söyler. Tanrı’nın Üçlübirlik doğasını daha net görmemizi sağlayan önemli noktalardan birisi, Tanrı’nın insanın kurtuluşu için hazırladığı tasarının realize olmasıdır. Böylelikle Oğul Tanrı kefaret etmek üzere dünyaya gelirken, tek Tanrı’daki üçüncü kişi olan Kutsal Ruh ise Mesih’e inanan kişinin kutsal kılınması sürecinde daha belirgin olarak görünmeye başlamaktadır. Buna karşın bu kişiler hala Eski Antlaşma ilahiyatında görülebilirler.

Bununla birlikte bir başka nokta daha dikkat çekicidir. Eğer Eski Antlaşma’da söz edilen bir kişinin Tanrı’nın Üçlübirlik doğasından bihaber olması üzerinden Eski Antlaşma’nın Üçlübirlik öğretisini desteklemediği sonucuna gidiliyorsa, burada bir tür “hatalı çıkarım” (non sequitur) mantık hatasının olduğu söylenebilir. Eski Antlaşma’da söz edilen bir kişinin Tanrı’nın Üçlübirlik doğasından bihaber olması, Eski Antlaşma’nın Tanrı’yı bu şekilde açıklamadığı anlamına gelmemektedir.

[5] Yaratılış 19:24’ün Eski Türkçe çevirisinde şöyle der: “Ve RAB Sodom üzerine ve Gomorra üzerine RAB tarafından göklerden kükürt ve ateş yağdırdı.” Bazı kilise babaları (Ör. şehit Justin) burada geçen iki RAB (YHWH) ifadesinin Tanrı’daki farklı kişileri işaret edebileceğini dile getirmişlerdir. Bkz. Andrew S. Malone, God the Illeist: Third-Person Self-References and Trinitarian Hints in the Old Testament, JETS, 52/3, (September 2009), s. 499–518. Bununla birlikte ben bu yorumun doğru olduğunu ya da bu metnin Tanrı’nın Üçlübirlik olduğunu kanıtladığını tartışmıyorum. Zaten bu metin İbrahim’den sonra Musa tarafından kaleme alındığı için bu metin üzerinden bir sonuca varmak da güç olur. Fakat söylemek istediğim şey spekülatif bir açıklamaya gidildiğinde Üçlübirlik öğretisi ile uyumlu imalar bulmak mümkündür.

[6] Kendisi Yahudi kökenli bir Hristiyan olan Michael Brown, Rabbi’lerin (Hahamların) ilginç bir şekilde RAB Tanrı’nın hem dokunulmaz ve görünmez olmasına karşın, nasıl yine de dokunulabilir ve bilinebilir olduğu hakkında farklı fikirler ileri sürmüş olduklarını belirtir. Bu fikirlerden birisi Şekina’dır. Mısır’dan Çıkış kitabı 25:8’de Tanrı şöyle der: “Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar.” Tanrı’nın kendisi halkı ile birliktedir. Aynı zamanda Eski Antlaşma’da birçok yerde ilginç bir şekilde Tanrı’nın insan şeklinde birçok kişiye görünmesinden bahseder. Örneğin, Yaratılış kitabında İbrahim’i ziyaret eden üç kişiden birisinin RAB Tanrı olduğunu (18:1-33); Yakup’un Tanrı’yı yüz yüze gördüğünü okuruz (32:30). Mısır’dan Çıkış kitabı 24:9-10 ayetlerinde Musa, Harun, Nadav, Avihu ve İsrail ileri gelenlerinden yetmiş kişinin daha dağa çıktıklarında Tanrı’yı gördüklerini söyler. Bkz. Lee Strobel, The Case for the Real Jesus, Zondervan.

[7] Bkz. Bogdan G. Bucur, The Early Christian Reception of Genesis 18: From Theophany to Trinitarian Symbolism, Journal of Early Christian Studies 23:2, 2015, s. 245–272. İsa’nın Yuhanna Müjdesinde (8:56) ifade ettiği “Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi.” sözü de İbrahim’in belirli bir bilgiye sahip olduğunu ima eder.

[8] Eski Antlaşma’da Yeşaya 48:16’da “Egemen RAB (YHWH) şimdi beni ve Ruhu’nu gönderiyor” ifadesi buna örnek olarak verilebilir.

[9] Mısırdan Çıkış 33:20; Yuhanna 1:18.

[10] Yeni Antlaşma metinlerinde, Eski Antlaşma döneminde Tanrı’yı gören kişilerin İsa’yı gördüklerine dair referanslar bulunmaktadır. Örneğin, Eski Antlaşma’da Yeşaya Peygamberin yüce ve görkemli Rab’bi gördüğü aktarılır (Yeşaya 6:1). Yuhanna ise Yeşaya Peygamberin gördüğü kişinin İsa -yani Oğul Tanrı- olduğunu bizlere söylemektedir (Yuhanna 12:41).

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler