Bugünler endişe verici, korku ve paniğin egemen olduğu günler… ‘Neden biz?’ ve ‘Neden şimdi?’ soruları akla gelen ilk sorular oluyor. Öyle değil mi? Bu hastalık neden bizim dönemimize denk geldi ki? Fakat yeni nesil olarak bizlerin atladığı bir şey var ki o da bu tür felaketlerin aslında dönem dönem sürekli meydana gelmiş olmasıdır. Bu ister doğal kötülük olarak adlandırabileceğimiz salgın hastalıklar nedeniyle olsun, isterse ahlaki kötülük olarak adlandırabileceğimiz savaşlar gibi durumlar nedeniyle olsun, insanlık tarihinin sanki kaçınılmaz bir parçası gibidir.

Biz sürekli kaçmaya çalışsak da aslında bir tanesi geçip giderken diğeri gelir ve yeni bir tehlike yaratır. Kısaca tarihe şöyle bir bakalım. Justinyen Vebası, 541 yılında Bizans İmparatorluğu’nun merkezi olan Kostantinapolis’te başlamış ve Mısır’dan Akdeniz’e kadar yayılmıştır ve tahminen 30-50 milyon civarında kişiyi öldürmüştür. Bu salgın ile ilgili DePaul Üniversitesinde tarih profesörü olan Thomas Mockaitis şöyle der: ‘İnsanlar hasta kişilerden kaçmak dışında bununla nasıl mücadele edebileceklerine dair hiçbir gerçek anlayışa sahip değillerdi.’[1]

black death ile ilgili görsel sonucu

Bir diğer büyük salgın ise 14. yüzyılda meydana gelen Kara Veba salgınıdır. Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu bu küresel salgın Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Ole Jørgen Benedictow, “The Black Death, 1346-1353: The Complete History” adlı kitabında Kara Veba salgını süresince Avrupa nüfusunun yaklaşık olarak %50-60’ının (hatta belki üçte ikisinin) hayatını kaybettiğini söyler.

Biraz daha günümüze doğru gelecek olursak 20. yüzyılda ortaya çıkan Asya gribi ise tahminen 1-2 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bunlar sadece son 2000 yıl içerisinde belirli zaman kesitlerinden alınan örneklerdir ve daha başka birçok örneğini görmek mümkündür. Bununla birlikte ahlaki kötülüğe örnek olarak verdiğim tarihteki savaşlar da vardır. II. Dünya Savaşı sırasında yaşamış ve Almanların atom bombasını keşfettiklerinde neler olabileceğini görmüş olan ünlü İngiliz düşünür C. S. Lewis bu dönemde yaşamanın büyük bir trajedi olarak görülmesine ilişkin şöyle demiştir:

c s lewis ile ilgili görsel sonucu

Bir yönden atom bombasını fazlasıyla düşünüyoruz. Atom bombası olan bir dönemde nasıl yaşamalıyız? Şöyle yanıtlamak cazip geliyor: “16. yüzyılda neredeyse her yıl veba salgını yaşanan Londra’da yaşamış olsaydınız veya Vikingler döneminde bir gece İskandinavya’dan gelen yağmacıların gelip boğazınızı kesebildiği bir zamanda yaşamış olsaydınız veya şimdi kanser, hava saldırıları, tren ve motor kazaları çağı olan bu dönemde nasıl yaşıyorsanız, öyle yaşayın…

‘Diğer bir deyişle’ der ve açıklamaya devam eder:

Kendi durumumuzu abartmakla işe başlamayalım. İnanın bana beyefendi ve hanımefendi, siz ve tüm sevdikleriniz atom bombası icat edilmeden önce zaten ölüme mahkum edilmiştiniz ve bizlerin büyük bir kısmı hoş olmayan bir şekilde ölecekti. Aslında atalarımızdan çok daha büyük bir avantaja sahiptik: anestezi; fakat hala buna sahibiz. Ağlamaklı ve asık suratla dolaşmak oldukça saçmadır çünkü bilim adamları hali hazırda hoş olmayan ihtimaller ile dolu olan ve ölümün kendisinin bir ihtimal değil, kaçınılmaz olduğu bir dünyaya acı dolu ve zamansız bir ölüm ihtimali daha eklemişlerdir.[2]

Bu bana Vaiz’in[3] sözlerini hatırlattı. O da ‘”Önce ne olduysa, yine olacak. Önce ne yapıldıysa, yine yapılacak. Güneşin altında yeni bir şey yok.’[4] Maalesef ki bu tür felaketler bu dünyanın bir parçasıdır. Tarihteki tüm felaketler zamansal -ve mekânsal- uzaklıklarından ötürü bizlere o kadar uzak ve soyut gelir ki içinde bulunduğumuz durumu talihsizlik açısından abartma eğilimine sahip oluruz. Aslında tarih boyunca hemen hemen her dönem kendi içerisinde bir tür talihsizlik barındırır. En muhteşem yıllarında bile insanlar trajediler ile yüz yüze gelebilirler. Bu da doğal olarak açıklama ihtiyacını gösteren ‘neden’ sorusunu gündeme getirir. Bu doğal bir arzudur. Aristo’nun dediği gibi insan doğası gereği bilmek ister. Özellikle de bu yaşadıklarımızın, bu doğal felaketlerin, hastalıkların nedenini…

Yüzüklerin Efendisi adlı başyapıtın ilk kitabında Gandalf ve Frodo arasında ilginç bir diyalog geçmektedir. Frodo, “keşke yüzük bana hiç gelmemiş olsaydı. Keşke bunların hiçbiri olmasaydı’” der. Tıpkı bizlerin ‘keşke bu hastalık bizim dönemimize denk gelmeseydi’ dememiz gibi. Gandalf’ın verdiği yanıt dikkate değerdir: “Ben de! Böyle zamanlarda yaşaması nasip olan herkes de aynı şeyi dilerdi. Ama bu onların belirleyebileceği bir şey değil. Bizim belirleyebileceğimiz tek şey, bize verilen bu zamanda ne yapacağımız.” 

Bu hayatta bizlerin belirleyebildiği çok az şey vardır. Birçok şey kontrolümüzün dışında oluverir. Fakat aynı zamanda bizlere verilmiş olan, bizlerin belirleyebildiği şeyler de vardır. Salgın hastalıkların ne zaman olacağı bizlerin kontrolü dışındadır ama bu hastalıkların neden olduğu ve bizlere ne anlattığını anlamaya çalışmak bizlerin yapabileceği alana girmektedir.

Bu yazı dizisi boyunca iyi ve her şeye kadir bir Tanrı tarafından yaratılan dünyada neden böyle felaketlerin olduğunu ve bunların bizlere ne hatırlattığını ele almaya çalışacağım. Fakat bu yazıyı yeniden C. S. Lewis’e kulak verip sonlandırmak istiyorum. Yukarıdaki alıntıladığım ‘Atom bombası olan bir dönemde nasıl yaşamalıyız?’ sorusunda atom bombası yerine Covid-19 virüsünü koyup ufak bir güncelleme yaparak onun tavsiyesine kulak verebiliriz. Yukarıdaki yazının devamında Lewis şöyle der:

Bu belirtilmesi gereken ilk noktadır ve atılması gereken ilk adım aklımızı başımıza almaktır. Eğer bizler bir atom bombası ile mahvedileceksek, o zaman bu bomba geldiğinde bizi korkmuş koyunlar gibi bir araya toplanıp bomba hakkında düşünürken değil; dua etmek, çalışmak, öğretmek, okumak, müzik dinlemek, çocuğumuzu yıkamak, spor yapmak, arkadaşlarımızla sohbet etmek ve dart oynamak gibi insani ve akla uygun şeyler yaparken bulmasını sağlayalım.[5]

Yazar: Yeşua Özçelik


Dipnotlar:

[1] https://www.history.com/news/pandemics-end-plague-cholera-black-death-smallpox
[2] “On Living in an Atomic Age” (1948) in Present Concerns: Journalistic Essays
[3] Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma kısmında bulunan kitap. Bknz: https://incil.info/kitap/ecc/1
[4] Vaiz 1:9
[5] “On Living in an Atomic Age” (1948) in Present Concerns: Journalistic Essays

Tartışmaya katılın

Yazarın Diğer Makaleleri

Merak Uyandıran Gökyüzü

Tarih boyunca insanoğlunun en çok merak ettiği sorulardan ikisi sanırım şunlardır: Bu evrende yalnız mıyız? Dünya dışında bizimkine benzer şekilde yaşam olasılığının var olduğu bir başka gezegen var mı? Aydınlanma döneminin önemli düşünürlerinden...

Alım Gücünün Ötesi (Devam)

Manevi zenginlik öncelikle kişinin kendisini fark etmesinden geçer. Antik bilgelerin “kendini bil” düsturunda olduğu gibi insanın kendisini tanıması, neye sahip olup olmadığının bilincine varması önemlidir. İşte bu noktada insana dair kabullerimiz...

Alım Gücünün Ötesi

Malum bugünlerde ekonomi uzmanlarının vurgu yaptığı en önemli noktalardan birisi insanların alım gücü meselesidir. Bir kişinin maaşı artabilir; fakat alım gücü düşebilir. Bu da ülkenin ekonomisinin gidişatına bağlıdır. Alım gücü sahip olduğumuz...

FideCultura

Son eklenenler